Baskının Yansımaları

Baskı, insanın varlığını kısıtlayarak küçük düşüren bir korku unsurudur. İnsanın iradesinin kırılarak biri işi yapmaya zorlanmasıdır. Erkin, keyfi olarak uygulanarak olası bedensel acıların ya da başka tür kayıpların tehdit olarak kullanılmasıdır. İnsanın zihinsel bedensel varlığını psikolojik olarak da uyuşturmaktadır.

Olduğu yerlerde ne yaşam ne de sözün yeri yoktur. Hatıra ve hayal de kalmaz. Baskı, eğitim alanında da kendini gösterir. “Rahat, hazır ol” , “uygun adım” .Her sabah okunan “and” da bunun bir parçasıdır. Militarist söylemlerden arınmak çocukların okulu daha çok sevmelerini sağlar. Çocukların gelişim döneminde olduğu unutulmamalıdır. Sadece sınavlara dayalı başarı da çocuklar üzerinde baskı oluşturmaktadır. Okullarımızda “Ya sınava ya çalışmaya” denilmek yerine yapılması gereken genel değerlendirmedir.

Din derslerinin tek mezhebe göre anlatılış şekli diğer inançlar açısından baskı unsuru oluşturur. Çocukların rahatlaması için kendilerini tanıyabilmesi sağlanmalıdır. Çocukların, yetişkinler ve okul tarafından da desteklenmesi gerekir.

Baskının bir ayağı da “mahalle baskısı”dır. Yoksul grupların bu dünyadan beklenti içinde olmamaları ve öteki dünyadaki kurtuluşun tasarımıdır. Bu durum kendiliğinden meydana gelmez. Din üzerinden siyaset yapan odakların bölgede yaşayanları kendi çerçevesinde yönlendirmesidir. Yapılması gereken ise iş ekmek özgürlük talepleri üstünden mücadelenin yaygınlaşmasıdır. Yoksulluğa ve işsizliğe mücadele taleplerinin öne çıkması sağlanarak mahalle baskısını yenmenin yolu açılmış olacaktır.

Baskı kendini ekonomi de de gösterir. Marksist yaklaşım Devleti “egemen olan sınıfın diğer sınıflar üzerindeki baskı aygıtı” şeklinde tanımlar. Buna karşı çıkanlar da devletin bütün halkına eşit davranan sınıflarüstü bir yapı olduğunu savunurlar.

Mevcut olan sistem çalışanlardan haklarından vazgeçmeyi de dayatmaktadır. Sendikasızlaştırmak bunun bir parçasıdır. Elektrik,doğal gaz, petrol ürünleri, su ve ekmeğe arda arda yapılan zamlarla çalışanların hayatları daha da zorlaştırılmaktadır. Zenginlerden alınmayan vergiler yoksullardan daha fazla alınarak yoksullukları daha da artırılmaktadır. Buna sebep olan da emperyalizmdir. Tekelci sömürücü yağma ve baskıyı ifade eder. Milyonlarca insanın canı üzerinden onları ezerek işlev görür. Bu düzende insan özgür,eşit mutlu olamaz. Çünkü halklar baskı altında tutularak ülkeler yağmalanır. Baskı çözümsüzlüğü getirir. Kapitalizm emeği sömürürerek emekçileri baskı altında tutan sistemdir. Kriz dönemleri de sömürü ve baskının en çok olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerde sömürüye ve baskıya karşı mücadelenin yükseltilmesi daha bir önem kazanır. İşsizliği ve savaşı da önleyemez.

Sanatta baskıdan nasibini aldı. Bu ülkede halkın türkülerini söylemek en ağır suçların başında geldi. Türkü söyleyenler de baskılara maruz kaldılar. Konser yasaklamaları, sürgünler, kaset toplatmaları, basının da çanak tutması birbirini izledi. 80 yıldır yazara, çizere, müzisyene dünya dar edildi.

Askeri rejimlerin insanlık dışı uygulamaları faili meçhul cinayetler, işkenceler, gözaltılar, F tipi cezaevinde olan mahkûmların 10 saatlik olan görüşme süresinin uygulanmayışı da bu anlayışın bir göstergesidir.

İktidarlar muhalif sesleri kısmak için sindirme yoluna giderler. Topluma kendi düşüncelerini dayatmak için bu yolu seçerler.

Var olan sistem dinci anlayışıyla beraber yürür. Temelinde insanı edilgen eden anlayışı bulundurduğundan itaat eden bir yapı egemenler için vazgeçilmez bir unsurdur. Yığınları kendi eksenlerine çekme adına. Ilımlı İslam da bu sistemin bir ayağıdır.“Baskılar bizi yıldıramaz” hayatın daha anlamlı yaşanması adına söylenen bir sözdür. Bu noktada Kapitalist, dayatmacı sistemin tasfiyesinin gerekliliği önem kazanır. İnsanca yaşamak adına.

ÖZGÜR KARAKAYA

Ozgur694@hotmail.com