mfiskeci_kimlik@hotmail.com
Sofra bezi değil sözünü etmek istediğim!
Eskiden aileler bahçelerde dut ağacı kiralar, mevsim boyu o ağaçtaki dutlar kiralayan tarafından toplanır, yenilirdi. Biz de dut ağacına çıkar, altta açılmış, tutulu bulunan çapıtların (bez) üzerine ayağımızla dalı sallar, silkeler, dut’un çapıta dökülmesini sağlardık.
Şimdi ne dut ağacı kiralayan kaldı, ne dut silkeleyen. Şimdi adam silkelemek moda! Hele hele siyasette…
*
Günümüzde herkes bir şeyleri, birini, birilerini silkeleme peşinde, hevesinde. Düşündüm, taşındım, biraz da kaşındım, ‘benim kafam kel mi, ben de silkeleyeceğim!’ deyip fakat kimden, kimlerden ve nereden başlayacağımı bilemeden ‘bismillah!’ dedim.
Sonra kendi kendime düşündüm, ‘Yahu ne işin var böyle çapraz, sıkıntılı işlerle! Bırak özellikle siyasiler uğraşsın, zaten uğraşıyorlar! Sen necisin, kilon kaça ki birini, birilerini silkelemeye yelteniyorsun!’ diyenler olmadı değilse de, inat ettim bir kere, kararımı verdim, başlıyorum.
*
Çağlayancerit Belediyesi aralıklı zamanlarla 11 işçiyi kapının önüne kodu. Tazminatsız. Şayet tazminatları ödendi ise, yine mesele yok da, durup dururken niye? Arsızlıkları, hırsızlıkları yoksa, ki olmadığını biliyoruz, herkes gibi… Neden çıkartıldılar?
Bunun adı işçi kıyımı mı?
Belediye Başkanı Yemliha Göktaş’ı aradım, mali açıdan sıkıntılar yaşadıklarını söyledi ve topu, sorumluluğu, sorumsuzluğu önceki dönem belediye başkanlarına yıktı. Yani topu taca attı. Akabinde, işe alındığı söylenen ve kendisine belediye başkan yardımcısı yaptığı kişinin yakını, fakat memur olduğunu da ilave etmeyi unutmadı.
Olay zaten yargıya taşındı da, sözüm Başkan Göktaş’a. Şu karda - kışta insanları sokağa dökmenin, kapının önüne koymanın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Kadro fazlalığını, belediyenin mali imkansızlıklarını, borçlarınızı biliyordunuz, talip oldunuz, seçildiniz. Ağlamak niye?
Unutma, yarın sizi de silkeler bu halk! Lay-lomla, cicim aylarıyla, lale devri ile bu devran böyle sürüp gitmez! Verecek cevabınız varsa, sayfa burada, açık bekliyorum, fakat sizi ve belediyenizi de silkeliyorum!
*
Hadi gelin biraz da bardağın dolu tarafına bakalım ve yönümüzü bize çevirelim.
Tamam iyi güzel dediniz de, sadece siyasiler mi birbirini silkeleyen! Basın camiasında tozlu elbiseyi silkeler gibi silkeleyecek kimse yok mu zannediyorsunuz!
Sonra siz silkelemekten neyi anlıyorsunuz. Birinin kariyerini mi, karakterini mi, üzerine sinen tozu mu silkeliyorsunuz da, bu işi bu kadar basite indirdiniz, anlamıyorum ki. Bu camiaya sinmiş, ancak camianın itibarını zedelemiş, itibar suikastını gazetecilik kılıfı altında idameye çalışanlar var ki, asıl silkelenmesi gereken onlar! Yani gazeteci kılıklı tehditçiler, şantajcılar!
Silkeleme deyince siz sofra bezini mi anladınız yoksa!
*
Dolamışsınız dilinize MADO’yu, aşağı Mado, yukarı Mado. Depremde su dağıtmadı, çay içirmedi, pasta-boğaça yedirmedi.
Herkes gibi onlar da deprem acısı yaşadılar, mağdur oldular, canlarını, servetlerini kaybettiler. Ama markalarını korudular, sosyal sorumluluktan kaçmadılar, ki bu şehre dair insanların yaşam kalitesini artırma noktasında ellerinden geleni yaptılar, eğitimde, sağlıkta ellerini taşın altına koydular. Diyoruz ya, şehirler markaları le vardır, oysa sizler bir pet şişe suda fırtına kopardınız, üzerinde tepinmeyi sürdürdünüz! Yeter yani.
Acının, mağduriyetin kazananı olmaz, bilin diye yazıyorum!
Bu kadar kin, bu kadar nefret nereye ve ne zamana kadar! Sizi ben silkelemeyim de kim silkelesin, hııı?
*
Seçim öncesi 6’lı masa etrafını sarıp sarmalayan, gidip gelen, kalkan oturan oy oranı yüzde 1’i bile bulmayan, bulanların da masaya ihanet ettiği, başka mahalleye gitmek için can attığı, aslında 6’lı masada varmış gibi davranıp, el altından, gizli gizli öteki takıma öpücük veya niyet gönderenleri silkelemek lazımdı zamanında.
Çoğu meclise girdi hak etmedikleri halde.
Şimdi tekrar ana unsura yanaşmaya çalışıyor, yanaşmalar!
Neyse… Düne kadar dedim ya oyu yüzde 1’i bile bulmayan partilerin il-ilçe başkanları vardı, kos kos geziyorlar, haber yaptırıyorlardı. Hatta bazıları çok güçlüymüş gibi belediye başkanlığına adaylığını bile koydu.
Netice yok, Hatice gerçek! Bir varmış bir yokmuş sınıfındalar. Silkeledim gittiler!
*
Yılbaşı biletinde en büyük ikramiye 600 milyondu. 3 çeyrek bilete çıktı. Piyango (Milli demiyorum. Tüpçü’ye geçti geçeli tiksinti bastı beni) biletine para çıkanların akıbetini gördük geçmiş senelerde. Hepsinin yuvası yıkıldı, dağıldı. Para saadet, huzur, mutluluk getirmiyormuş. Filmlerde az mı seyrettik zannediyorsunuz!
Para çıkanlar, hayatında görmediği banknotları görenler sapıttılar, çıldırdılar, zıvanadan çıktılar, gayri ahlaki yollara saptılar, evlerini barklarını unutup, kendilerini gecelere saldılar. Eşlerini boşayıp, memleket değiştirseler de, iflah olamadılar bir türlü.
Ve de resmen kumar sınıfına girince, adını ne diye hâlâ ‘milli’ tutarlar, anlamış değilim.
Silkeliyorum lan sizi!
*
Büyükşehir Belediyesinin yaptıklarını kendi hizmetleri imiş gibi sunan görgüsüz yerel yöneticiler vardı geçmişte, şimdi bazıları yeni yeni bu havaya sokmaya başladılar kendilerini.
Yazıyorsun, diyoruz ki, ‘İz ve eser bırak! Oyunu oynaşı bırak, oyalanma, işine odaklan, hizmete ver kendini. Kalıcı plan ve projeler üret. İnsanların yaşamını kolaylaştır. Lay lomla vakit geçirme, cicim ayları çabuk geçer, dün seni alkışlayanlar, başının üzerinde taşıyanlar, hayal olduğunu, fos çıktığını, beklentilerine karşılık veremediğini gördüklerinde, bir gün tepetaklak yere indirdiklerinde sakın darılma, gücenme, şaşırma!’ dediğimizde araya birilerini koyup ‘şu yazıyı kaldırsa Mehmet abimiz, ya da bir tarafını düzeltiverse!’ aracıdan istediklerinde içinden değil, samimi olarak silkeleyesim geliyor!
*
Ne diyordu sevgili Mehmet Beşen, ‘hayatın sermayesi güven!’ ne kadar haklı, ne kadar doğru ve gerçekçi. Devam ediyor; ‘Bu çok önemli bir kelime, güvenin olmadığı yerde hayat devam edemez, bu mümkün değil. Anlamlı, coşkulu ve güçlü bir yaşam için kişinin kendi ilişkisinde ve kişiler arası ilişkilerinde mutlaka güven lazımdır. Güvenilen insan olmak, bence bir insanın erişebileceği ene büyük mertebelerden biridir. Allah hepimize kendinden emin olunan kimselerden olmayı nasip eylesin!’
Ne denir, kısaca; ‘inşallah!’
*
Biz ne zaman ki birbirimize inanmayı, güvenmeyi yitirdik, toplumdaki çürümeyi tetikledik, milli, manevi ve toplumsal değerleri de yitirince, güven de kaybolunca toplumdaki yozlaşma tavan yaptı.
İşçi patronuna, kadın kocasına, öğrenci öğretmenine, çırak ustasına güveni yitirdiyse, vay halimize!
Güven sorunu yaşayan, insanlara güvensizlik aşılayanları hayatınızdan silkeleyin gitsin!
*
Özetle; güçlüden yana değil, haklıdan ve doğrudan yana olmak, iyi insan olmak demektir ki, olmayanlar tarafımdan silkeleneceklerin ilk sırasında yer alacak!
Kaynak https://www.maraskimlik.com/ben-de-silkeliyorum-makale,7989.html