Bir ibretlik hikaye: Sen deminde ol, kem belasını bulur!

Bir ibretlik hikaye: Sen deminde ol, kem belasını bulur!

Hikaye bu ya:

Dervişin biri, eski İstanbul sokaklarında:

“Sen deminde ol, kem belasını bulur!..”

“Sen deminde ol, kem belasını bulur!..”diye diye dolaşıyormuş. Padişah, tebdil-i kıyafet çarşıda gezerken dervişin sözlerini duymuş, ilgisini çekmiş ve dervişe:

“Her gün saraya gel, seninle muhabbet ederiz!” demiş. Derviş, ertesi gün sarayın kapısına gitmiş, padişahın karşısına çıkarılmış. Sohbet, muhabbet.. Zaman geçmiş.. Saraydan ayrılırken, padişah, dervişin cebine bir altın konulmasını emretmiş.

Sarayın dışında dervişimizi takip eden sahte derviş kılıklı biri yanına yanaşmış:

-Ya arkadaş, Padişah seni neden saraya davet etti? Derdi neymiş?” falan filan bir yığın sorgu suale tutmuş. Her gün bir altın aldığını da öğrenince.;

“Onun yaptığı işi ben de yaparım” diye düşünmüş. Sormuş:

“Ya kardeş, her gün ben de seninle gelsem, rahatsız olmazsın değil mi?’” demiş. “Belki padişah bana da bir altın verir. Çoluk çocuğum nasiplenir.”

Gerçek derviş:

“Padişah kabul ederse neden olmasın sende gelirsin tabii” demiş... Gel zaman, git zaman; padişah her muhabbet sonrası bir ona, bir öbürüne birer altın verdirir olmuş.

Sahte derviş bir sabah gerçek dervişi çorba içmeye davet etmiş. Garsona da gizlice arkadaşının çorbasına bol sarımsak koymasını tembihlemiş... Gerçek dervişin

“Padişahımla muhabbet ederken kötü kokarım” sözlerine sözüm ona çare de üretmiş

“Ağzına mendil tutarsın kardeşim” demiş. O gün aynen böyle olmuş bizim derviş ağzını mendille örterek padişahla söyleşisini sürdürmüş. Bu arada sahte derviş fırsat bulduğunda padişahın kulağına eğilip;

“Efendim arkadaşım ağzını mendille neden kapatıyordu biliyor mumusunuz? Ağzınız kokuyormuş o kokuyu duymamak için!..” demiş..

Padişah çok sinirlenmiş “Çağırın o dervişi!” demiş. Gerçek dervişe sarayın fırıncısına verilmek üzere bir pusula vermiş ve “Al bunu fırıncıya götür’ demiş. Okuma yazması yok tabii tam kapıdan çıkıp fırıncıya gidecekken sahte derviş:“İstersen ver o pusulayı ben götüreyim, fırıncıya, belki padişah ekmek lütfetmiştir. Çocuklara götürürüm. Senin ekmeğe ihtiyacın mı olur?’ demiş.

Onunda okuması yok, pusula böylece sahte dervişin elinden fırıncıya ulaşmış. Fırıncı kağıtta yazılan “Bunu sana getireni kızgın fırına at” emrini hemen yerine getirip sahte dervişi küt, alev alev yanan kızgın fırına yollamış. Ertesi gün gerçek derviş yine saraya gelmiş. Padişah şaşırmış:

“Hayrola sen dün fırıncıya gitmedin mi?” diye sormuş.. Derviş de olanları bir bir anlatmış. Padişah dervişin kulağına eğilmiş:

“Sen deminde ol, kem belasını bulur!” demiş...

Tam da bölgemizde yaşanan deprem faciası sonrası yaşanan bazı durumlara uygun bir hikaye diye düşünüyorum. Her gün her saat artçı deprem yaşanan şehrimizde ve bölgemizde daha ne zaman dürüst olacağız.

Kimsenin ekmeğine giz dikmemeyi ve “Benim var! Arkadaşıma, komşuma verin!” demeyi öğreneceğiz.

“Sen deminde ol, kem belasını bulur!”

Benim kazancımda gözü olanlara, emekliliğimde gözü olanlara da bu hikaye ve farzı mahal kapak olsun...