Paris ‘de Rene Robert’in ölümü.
Rene Robert dünyaca ünlü Fransız fotoğrafçıdır. 18 Ocak 20 22 tarihinde Paris’in en kalabalık caddesinde yürürken, yüz üzeri yere düşer. Cadde işyerlerinin ve eğlence merkezlerinin yoğun olduğu bir mekân. Sürekli insanların gelip geçtiği bir yer. Rene Robert; saat 21.00 dan ertesi gün sabah saat 00.6 ya kadar, 9 saat olduğu yerde ve düştüğü şekli ile kalır. Oradan gecen bir evsizin polise haber vermesi üzerine hastaneye kaldırılır. Soğuktan donarak öldüğü tespit edilir. En samimi arkadaşı Robert’in ilgilenilmemesi üzerine öldüğünü söyler. Buna rağmen’ ’Bende yerde yatan birini görseydim, durup yardım edeceğimden 100 yüz emin değilim’ ’ifadelerini kullanır.
Sonuç olarak, bu gün, batıda insan leşleri sokaklardan ve lağımlardan toplanır hale gelmiştir.
Batı insanın çıkmazı;
Batıda bir domuz mezbaha nesinde çalışan işçilerden birine, ustabaşı sürekli psikolojik baskı yapar. İşçi kendisine yapılan haksızlık ve baskılara dayanamayarak cinnet geçirir. Elin aldığı bıçakla çalışma arkadaşlarına saldırır. Fabrika içinde başlayan saldırı, şehrin en kalabalık caddesinde devem eder. Sonunda saldırgan ile bir işçi baş başa kalır. Saldırgan elindeki kesici aletle onu şehrin en kalabalık caddesinde öldürür. Polis gelir saldırganı yakalar. Belediye görevlilerinde cenazeyi kaldırır. Fabrika sahibi işçileri toplar. ’Bu gün bir arkadaşınız, bir arkadaşınızı öldürdü. Ama bizim çok domuz eti siparişimiz var. Çalışmaya devam edeceğiz’’ der. Hiç bir şey olmamışçasına işe devam ederler. En dramatik olan ise bu olaya sokaktaki insanların hiç tepki göstermemesidir. İnsanların gözünün önünde cer yan eden olaya karşı duyarsız kalmasıdır. İş sahibinin ifadeleri ise dehada acı bir durumdur. İnsanlar ölüme gederken bile, bir acıma ve üzülme duygusundan yoksun olmasıdır. İnsani ve ahlaki değerler den söz etmek mümkün bile değildir.
Bizim coğrafyamızda, böyle vahim bir olay meydana gelse, olaya o anda insani ve ahlaki bir yaklaşımla engel olunmaya çalışılır. Toplum vidanı rahatsızlığını o anda ortaya koyar. Bu gün Avrupa medeniyeti bireyselleşmiş bir medeniyettir. Toplumsal sorumluluk projeleri üretemiyor. Dünyayı ve insanı sömürmekten başka bir hedefi yoktur. .
Batılı bir mütefekkirin ülkemizde yaşama tercihi;
Uzun süre Türkiye’de yaşayan batılı bir mütefekkire neden burada yaşadığı sorulur. Mütefekkir Avrupa’da kuralların işlediğini, bizim ülkemizde ise insani değerlerin yaygın olduğunu söyler. Türkiye’de; inşaata çalışan işçilerin, sokak kenarında, inşaat tahtaları üzerine açtıkları gazete sofralarında; ekmek, peynir, zeytin ve çay bulunur. Sofralarının yanından geçerken selam verseniz, buyurun diye sofralarını içtenlikle sizinle paylaşırlar. Karşılığında Allah rızası için insani ve ahlaki bir iyilik yapmanın mutluluğunu yaşarlar. Hiçbir maddi beklentileri olmaz. Avrupa’da ise acınızdan ölseniz, menfaati olmadan ne bir parça ekmek, ne de bir yudum su vermezler.’’ Şimdi size soruyorum. Hangi ülkede yaşamak istersiniz. ’der.
Turist rehberinin Anadolu hatırası;
Avrupalı turistlerden oluşan bir kafile Anadolu turnesine çıkar. Yolculukta yan yana oturan karı koca, bir şeyler alacaklarında veya bir şeyler yiyip, içeceklerinde hanım kendi parasını, erkek kendi parasını verir. Yolda giderken köylü hanımların ekmek yaptıkları mekâna uğrarlar. Ekmek yapan hanımlar turistlere sıcak; bazlama, gözleme ve ekmek ikram ederler. Turistlerin ortam çok hoşuna gider. Resimler çekerler. Köylü hanımlarla röportaj yaparlar. Ayrılacakları zaman yediklerinin ücretini ödemek isterler. Fakat köylü hanımlar, bütün ısrarlara rağmen ücret olmazlar. Bunun karşılıksız bir ikram ve hediye olduğu söylerler. Turistler bunu anlamakta zorlanırlar. Hayrete döşerler. Rehber den bilgi almaya çalışırlar. Rehber onlara ‘’Anadolu’da, yerli ve yabancı misafire ikramda bulunulur. Hiç kimse aç ve açıkta kalmaz.’ ’der.
Anadolu insanı ali cenaptır. Misafire ikram etmeyi sever. Paylaşmak onlar için bir ibadettir. Bundan dolayı dünyanın neresinde aç, açık ve yoksul varsa, onu kendine dert edinir. Bu necip millet, almaktan çok vermeyi ve paylaşmayı sever. Bu günde dünyanın neresinde olursa olsun, yetimlerin, evsizlerin, yoksulların, hastaların, kimsesizlerin, yanında ve yardımında olmaya devam etmektedir.
İnsanların sığınak yerleri camiler ve cemaati.
Anadolu’da kadim bir gelenek vardır. Köylerde ve kasabalarda; kalacak yeri olmayan; garip, guruba, yolcu ve kimsesizler camilere sığınırlar. Namazdan sonra cami görevlisinden veya cemaatten kendilerini misafir etmelerini talep ederler. Cami cemaati bu gibi insanları, evinde misafir eder, yedirir, içirir ve sabah olunca uğurlar. Karşılığında hiçbir maddi talepte bulunmaz. Çünkü misafire ikram etmek, İslam’da bir ibadettir.
Camilerimiz her zaman; savaşta, barışta ve tabii afetlerde insanların sığınak yerleri olmuştur. Camilerin cemaatide, camilere sığınan, yerli, yabancı, inan ve inanmayan her kese, Allah rızası için yardım etmişlerdir. Onların ihtiyaçlarını Allah rızası için karşılamaya çalışmıştır. Bu durum dün olduğu gibi bugüne devam etmektedir.
Kahramanmaraş İl Müftülüğü Eğitim Uzmanı
Mustafa SAYLAK