Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Türkiye yüzyılının inşası için içeride ve dışarıda gece-gündüz koşturmaya devam ediyoruz. Daha adil bir dünya, daha müreffeh bir Türkiye idealine ulaşıncaya kadar inşallah durmadan, dinlenmeden çalışacağız. Son Kabine toplantımızdan bu yana iç siyasette ve dış politikada yine yoğun bir gündemle çalışmalarımızı sürdürdük.
“ANAYASANIN İLK DÖRT MADDESİYLE İLGİLİ PARTİMİZİN VE CUMHUR İTTİFAKI’NIN HERHANGİ BİR SORUNU YOK”
1 Ekim Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 28. Dönem 3. Yasama Yılı’nın açılışını yaptık. Meclis hitabımızda Türk demokrasisini darbe anayasası utancından bir an önce kurtararak, yeni sivil bir anayasayla buluşturma irademizi teyit ettik. 12 Eylül rejiminin silah dipçiğiyle millete dayattığı mevcut anayasamızın yapılan onca revizyona rağmen Türkiye’ye ve demokrasisine dar geldiğini, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu her geçen gün net bir şekilde görebiliyoruz. Ön yargıların esiri olarak ileri demokrasi hedefimize varılamayacağını herkesin idrak etmesini bekliyor, tüm siyasi partilerin yeni anayasa çağrımıza yapıcı cevap vermelerini samimiyetle temenni ediyoruz.
Anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili daha önce defalarca kamuoyuna açıkladığımız üzere partimizin ve Cumhur İttifakı’nın herhangi bir sorununun olmadığını, ilk dört madde üzerinden yapılan tartışmaların da sürece katkı sağlamadığını tekraren ifade etmek istiyorum.
“İSRAİL, BÖLGEYİ ATEŞE ATIYOR”
Yeni yasama yılı açılışında ayrıca ülkemizin karşı karşıya olduğu güvenlik sınamalarını kamuoyumuzla paylaştık. İsrail’in Gazze’ye saldırısıyla yaktığı ateş dini fanatizmle hareket eden mevcut hükûmet tarafından tüm bölgeye yayılıyor. 7 Ekim’den itibaren meselenin ne Gazze, ne de Hamas olduğunu, asıl niyetin işgal politikasını devam ettirmek olduğunu çok sık dile getirdik. İsrail’in Gazze’de durmayacağını, gözünü bölgedeki diğer ülkelere dikeceğini ilk günden beri her fırsatta ifade ettik. Bu ikazlarımızdan dolayı bazı dostlarımızın ve ülkemiz içindeki malum kesimlerin haksız eleştirilerine maruz kaldık. Bizi niyet okuyuculuğuyla, krizi abartmakla itham edenler oldu. Bizi dış politikayı iç siyasete alet etmekle suçlayanlar oldu. Ancak, İsrail’in Lübnan’a yönelik başlattığı son saldırılar endişelerimizin ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha gösterdi. Netanyahu kabinesinden yapılan açıklamalar İsrail’in Lübnan’ı işgalle de yetinmeyeceğini çok net biçimde işaret ediyor. İsrail yönetiminin Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Geçici Barış Gücü’ne saldıracak, Barış Gücü’nü tehdit edecek kadar küstahlaşması idrak kapıları hâlen açık olanlar için konunun ciddiyetini ispata kâfidir.
“İSRAİL HÜKÛMETİ, AMERİKA VE AVRUPA’NIN KOŞULSUZ DESTEĞİNİ ALDIĞI MÜDDETÇE SALDIRILARINI DURDURMAYACAK”
Burada şunu da söylemek zorundayım: Kendi personellerini dahi koruyamayan bir Birleşmiş Milletler görüntüsü uluslararası sistem adına utanç ve kaygı vericidir. Güvenlik Konseyi’nin İsrail’i durdurmak için daha neyi beklediğini açıkçası biz de merak ediyoruz. Düşünebiliyor musunuz, İsrail tankları UNIFIL bölgesine giriyor, Barış Gücü askerlerine saldırıyor, hatta bir kısmını yaralıyor, ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tüm bu haydutlukları tribünden sadece seyrediyor. Bunun adı acizliktir, İsrail saldırganlığına teslim olmaktır. Biz işte bunun için yıllardır ‘dünya beşten büyüktür’ diyoruz. Bu adaletsiz tablonun değişmesi için bundan sonra da hakikatleri gür bir sesle dillendirmeye devam edeceğiz.
Gelinen noktada şu gerçeği hepimiz görmekteyiz: Siyonist emeller peşinde koşan İsrail hükûmeti, Amerika ve Avrupa’nın koşulsuz desteğini aldığı müddetçe saldırılarını durdurmayacak. Dışişleri ve Savunma Bakanlarımız Meclis’in kapalı oturumunda amacın, niyetin, asıl planın ne olduğunu izah etmişlerdir. 7 Ekim sonrasındaki vahşete rağmen tehdide gözlerini kapatanlara ne yaparsak yapalım bazı gerçekleri kabul ettiremeyeceğimizi biliyoruz. Bugün İsrail’in gönüllü sözcülüğünü üstlenenlerin geçmişte bölücü terör örgütünün Suriye uzantısı için de aynı cümleleri kurduklarını unutmadık. Terör tehdidini bertaraf etmek amacıyla Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyine yönelik operasyonlarımıza en fazla tepki gösterenler de yine bunlardı. FETÖ ihanet çetesine karşı mücadelemizi dinamitlemeye çalışanların aynı kesimler olması elbette şaşırtıcı değildir.
“CAYDIRICILIK GÜCÜMÜZ NE KADAR YÜKSEK OLURSA KENDİMİZİ KORUMA İMKÂNIMIZ ARTACAK”
Bakınız burada mesele asla tehdidin kaynağı değildir, idrak melekelerinin tamamen kapalı olmasıdır. Öyle bir hayal dünyasında yaşıyorlar ki, hem Türkiye’nin gerçeklerinden kopuklar, hem de bölgemizi ve dünyayı takip etmekten acizler. Gelişmeleri Türkiye eksenli okumak yerine Batı merkezli okumak hastalığından kendilerini bir türlü kurtaramıyorlar. Tekrar ediyorum, Savunma ve Dışişleri Bakanlarımız karşımızdaki tabloyu çok net biçimde ortaya koymuşlardır. Tüm bu gerçeklere rağmen ülkenin ve milletin güvenliğine dair meseleleri polemik konusu yapanları milletimizin takdirine bırakıyorum. Biz onları itibar etmeden gereken tüm tedbirleri alıyoruz ve alacağız. Ülke olarak caydırıcılık gücümüz ne kadar yüksek olursa bölgemizdeki ateşten kendimizi koruma imkânımızın o derece artacağının farkındayız. Tüm bölgemizi kasıp kavuran bu kriz fırtınasından Türkiye’yi suhuletle çıkartmakta kararlıyız.
Yakından ilgilendiğimiz bir başka acil konu da şudur: Refah Sınır Kapısı’nın İsrail güçleri tarafından işgaliyle birlikte ne yazık ki Gazze’ye ulaştırılan yardım miktarında ciddi düşüş oldu. İsrail özellikle bölgede önemli faaliyetler yürüten Filistin mültecilerine yardım ajansını terörize ederek yardımları engellemeye çalışıyor. Kış mevsimi gelmeden mümkün olan tüm yolları kullanarak ihtiyaç sahibi Gazze halkına yardımlarımızı ulaştırmanın gayretindeyiz.
Artan hava ve kara saldırıları karşısında Lübnan’daki vatandaşlarımızın tahliyesini de gerçekleştiriyoruz. Geçtiğimiz günlerde hem bölgeye 300 ton civarında yardım ulaştırdık, hem de Beyrut Limanı’ndan Bayraktar ve Sancak gemilerimizle toplam 966 kişinin tahliyesini yaptık. İhtiyaç ve talep olması hâlinde tahliye operasyonlarımız sürecek.
Buradan bir kez daha Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızı, AFAD’ımızı, MİT Başkanlığımızı, sürecin koordinasyonu yürüten Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarımızı ayrı ayrı tebrik ediyorum.
Böylesi insani bir meselede dahi ırkçı atak geçiren, yalan ve iftiralarla tahliye operasyonumuza kara çalan gazeteci ve siyasetçi kılıklı insanlık müsveddelerini de milletimizin vicdanına havale ediyorum.
“TÜRKİYE’Yİ SAVUNMA VE İLERİ TEKNOLOJİLERDE HAK ETTİĞİ YERE GETİRENE KADAR SABIRLA YÜRÜYECEĞİZ”
Türkiye’nin artık bir markası hâline dönüşen TEKNOFEST’in dokuzuncusunu Adana’da gerçekleştirdik. Bir gençlik destanı olarak gördüğümüz TEKNOFEST’in 2018 yılından beri dalga dalga büyümesi gurur vesilesidir. 14 farklı kategoride 4 bin 333 takım ve 20 bin yarışmacıyla başlamıştık, hamdolsun bu sene 50 farklı kategoride 790 binden fazla takım, 1 milyon 650 binden fazla yarışmacıyla ulaştık. Çoğu genç 1 milyon 100 bin kişinin ziyaret ettiği TEKNOFEST Adana ülkemizin geleceğine dair umutlarımızı tekrar güçlendirmiştir. Türkiye’yi savunma ve ileri teknolojilerde hak ettiği yere getirene kadar bu yolda sabırla yürüyeceğiz.
Savunma sanayiinde muhatap olduğumuz gizli-açık pek çok ambargoya rağmen nereden nereye geldiğimizi aziz milletimiz çok iyi biliyor. İnsansız hava araçlarında dünyanın ilk üç dört ülkesi arasında yer alıyoruz. İHA ve SİHA satış sayısında ise zirvede Türkiye olarak biz varız. Geçen yıl bu alanda dünya genelinde satışların yüzde 65’i Türk savunma sanayi şirketleri tarafından gerçekleştirildi. 2023 yılında savunma ihracatımız 5,6 milyar dolar rakamını yakaladı. Türkiye’nin savunma ve havacılık ürünleri ihracat gelirleri Ocak-Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 12,2 arttı. Böylece ihracatımız yıllık bazda yüzde 10,4’lük yükselişle 6 milyar doları geçti. 2024 yılında 178 farklı ülkeye ürün ihraç ederek ciddi bir rekora imza attık. Savunma sanayimizi seferberlik ruhuyla desteklemeyi sürdüreceğiz. Millî teknoloji hamlemiz ile inşallah çok daha iyi yerlere geleceğiz.
Şunun bir kez daha bilinmesini isterim: 21.yüzyılı Türkiye yüzyılı yapma hedefine kilitlendiğimiz bir süreçte inovasyon ve ileri teknolojide yakalayacağımız başarı vazgeçilmezdir. Bunun için her şeyden önce dünyadaki gelişmeleri doğru okuyacak, çığır açmış teknolojilerin kuluçka dönemlerini çok iyi analiz edecek ve bugünü kurtarmayı kâfi görmeyerek yarınları doğru planlayacağız. 2024-2025 akademik yıl açılışında diğer hususlarla birlikte özellikle bilimsel araştırmalarda üniversitelerimizden beklentilerimizi vurguladık. Yeni akademik yılın öğrencisi, hocası, öğretim görevlisi ve çalışanıyla tüm üniversite camiamız için hayırlı olmasını diliyorum.
5 Ekim Cumartesi günü sismik araştırma gemimiz Oruç Reis’i İstanbul Boğazı’ndan Somali’ye yolcu ettik. Mavi vatanda çok sayıda sismik faaliyet yürüten Oruç Reis, aynı görevi Somali denizlerindeki her biri yaklaşık beşer bin kilometrekarelik alanı temsil eden üç ruhsat sahasında sismik faaliyet icra edecek.
“SİYASET KURUMUNUN ESKİ ALIŞKANLIKLARLA YOLUNA DEVAM ETMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Burada bir hususa özellikle dikkatinizi çekmek durumundayım. Bölgemizin içinde bulunduğu kesif ve karanlık atmosferde dışarıdaki meselelerle çok yakından ilgilenirken evimizin içini toparlamamız, yani iç cephemizi tahkim ve takviye etmemiz fevkalade önemlidir. Bunun yolu da evvel emirde siyasette diyalog zeminini güçlendirmekten, farklı siyasi partiler ve toplum kesimleri arasındaki müşterek paydayı olabildiğince büyütmekten geçiyor. Sınırlarımızın hemen ötesinde her gün yeni bir çatışma patlak verirken şunu çok net söylemek isterim ki, siyaset kurumunun eski alışkanlıklarla yoluna devam etmesi mümkün değildir. Mevlana Hazretleri’nin ‘şimdi yeni şeyler söylemek lazım’ ifadesinde anlamını bulan ruha bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Bu noktada esasen yapmamız gereken bellidir. Türkiye’nin umutsuzluk girdabına sürüklenmesini bekleyenlerin ve onların içimizdeki lejyonerlerinin gerilimi körüklemesine 85 milyonun 1000 yıllık kardeşliğine gölge düşürmesine müsaade etmemeliyiz. Türkiye’yi kendi iç dinamikleri üzerinden köşeye kıstırarak denklem dışına atma girişimlerine rıza gösteremeyiz.
Şunu hepimiz görmeli ve uyanık olmalıyız: Her kim siyasetten topluma yayılan yumuşama iklimini baltalamak için hamle yapıyorsa, kesinlikle Türkiye’nin iyiliğin istemiyor demektir. Her kim siyasi hırslarını ve ideolojik ön kabullerini bir tarafa koyma erdemi sergilemiyorsa, ülkemize ve milletimize büyük bir kötülük yapıyor demektir. Her kim ülkemizin güvenlik kuşağını güçlendirmeyi hedefleyen çabalarını sureti haktan görünerek hedef alıyorsa, milletin zihnini bulandırıyorsa, acı hatıraları tekrar deşiyorsa apaçık bir ihanet içerisinde demektir. Bunu şunun için söylüyorum: Malumunuz Türkiye son dönemde siyasette bir yumuşama iklimine girdi. Siyasi aktörler arasında bilhassa millî meselelerde ortak paydada buluşma arayışları artmaya başladı. Siyaset kurumunu üst üste yaşanan üç seçimin sürüklediği yüksek gerilim hattından çekip çıkarma iradesi siyasi partilerle birlikte toplumumuzda da makes buldu. Terörün ve şiddetin Türk siyasetini esir almasının ilanihaye önüne geçmek için bir kapı aralandı. Hüsnüniyet göstergesi olan bazı adımlar atıldı. Ancak tüm bunlarla eş zamanlı olarak bu atmosferi henüz meyveye durmadan zehirlemeye dönük girişimler de yoğunlaştı. Partisi tarafından dışlanmış, hatta istenmeyen adam ilan edilmiş kimi eski siyasetçilerin ekran-ekran dolaşıp kutuplaştırıcı söylemlerle sağa sola sataşmasını özellikle siyasette yumuşama atmosferini provokatif ifadelerle hedef tahtasına koymasını asla iyi niyetli bulmuyoruz.
“TÜRK, TÜRKMEN, ARAP, KÜRT DEMEDEN HERKESİ KUCAKLAYAN BİR KARDEŞLİK EKSENİ KURMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Değerli dostlar; karşımızda girdiği tüm seçimleri kaybeden, son olarak parti içi yarışı da kaybederek rekor kıran bir zatın bizimle, ittifak ortaklarımızla, daha vahimi Türkiye’yi birlikte yönetmeye talip olduğu eski ortaklarla ilgili hakaretamiz ifadelerine cevap vermeyi kendimize zül addediyoruz. Aynı şekilde dün bazı illerimizde ortaya çıkan son derece kötü, son derece kışkırtıcı, terörü ve şiddeti öven sahneleri de kesinlikle tasvip etmiyoruz. Terörle ve şiddetle arasına mesafe koyması beklenenlerin tam tersine terör diline sarılması samimiyetsizliğin işaretidir. Bakınız biz sadece milletimizin farklı kökenden fertleri arasında değil, bölgemizin tamamında Türk, Türkmen, Arap, Kürt demeden herkesi kucaklayan bir kardeşlik ekseni kurmaya çalışıyoruz. Ama bakıyorsunuz birileri hemen bu kardeşlik eksenini sabote edecek hâl ve hareketlere girişiyor. Kimse kusura bakmasın, uzatılan elin sıkıca tutulmak yerine kopartılmaya çalışılmasına biz izin vermeyiz. Buna kayıtsız da kalmayız. Bölgemizde bunca ateş varken ve bu ateş her gün biraz daha ülkemiz sınırlarına yaklaşırken herkes aklını başına almalı, sorumlu davranmalı, sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Burada şunu da hatırlatmakta fayda olduğuna inanıyorum: Yumuşama iklimi ülkemiz ve milletimizin güvenliğinden taviz vereceğimiz provokasyonlara göz yumacağımız anlamına asla gelmiyor. Bölücü terör dâhil Türkiye’ye ve Türk demokrasisine yönelik her türlü tehdidi bertaraf etme irademiz tamdır. Milletimizin hafızasında yer edinmiş kötü sahnelerin tekrar yaşanmasına müsaade etmeyiz ve etmeyeceğiz.
İstikrarsızlıkların hüküm sürdüğü bir dönemde ülkemizin ve etrafının bir barış ve istikrar adasına dönüşmesi için dış temaslarımıza hız kazandırdık. Balkan coğrafyasında gerilim son dönem de iyice tırmanmaya başladı. 10-11 Ekim tarihlerinde yaptığımız Arnavutluk ve Sırbistan ziyaretimiz bu bakımdan çok önemli mesajlar içeriyordu. Her iki ülkeyle imzaladığımız toplam 15 anlaşmayla ikili münasebetlerimizi daha da ilerlettik. İş dünyamızdan bölgedeki kardeş topluluklara kadar ziyaretimiz boyunca çok farklı kesimlerle bir araya geldik. Temelini 2015 yılında bizzat attığım Balkanların en büyük camisi olan Namazgâh Camii’nin açılışını yapmak benim için ayrı bir bahtiyarlıktı. Rabbime şahsıma böyle bir imkânı bahşettiği için hamt ediyorum. Muhteşem mimarisiyle, Tiran’ın tam kalbindeki merkezi konumuyla toplam 8 bin kişilik cemaat kapasitesiyle ve diğer özellikleriyle Namazgâh Camii her açıdan gurur ve ilham verici bir eser olmuştur. Bugün bir kez daha Sayın Edi Rama’ya ve camimizin açılışında emeği geçen herkese mimarından mühendisine, tüm işçi kardeşlerimize, kurumlarımıza teşekkür ediyorum. Aynı şekilde Sırbistan Cumhurbaşkanı Sayın Vucic’le çok verimli geçen görüşmelerimizin olumlu yansımalarını pek çok alanda yakında göreceğiz. Her iki dostuma bize ve heyetimize gösterdikleri misafirperverlikleri için buradan şükranlarımı iletiyorum. Balkan coğrafyasındaki diğer ülkelerle de iş birliğimizi ilerleteceğiz. Ziyaretlerimizi bu anlayışla önümüzde ki dönemde de sürdüreceğiz.
Bir diğer kritik bölge tasada ve sevinçte bir olduğumuz Türk dünyasıdır. Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ilişkilerimiz sürekli gelişiyor, serpiliyor. Başta can Azerbaycan olmak üzere, kardeşlerimizin 6 Şubat depremleri sonrasında yaptıkları yardımları asla unutmayız, unutmayacağız. İnşallah biz de kara günlerinde bize ihtiyaç duydukları her anda karşılık beklemeden gardaşlarımızın imdadına koşacak, tüm imkânlarımızla, tüm kapasitelerimizle bugüne kadar olduğu gibi yine yanlarında olacağız. Dilde, fikirde, işte birlik diyen merhum Gaspıralı İsmail Beyin hayalini gerçeğe dönüştürmek için hep birlikte çalışmaya devam edeceğiz.
“MİLLETİMİZDE SERZENİŞLERE SEBEP OLAN CEZASIZLIK ALGISININ ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN GEREKEN DÜZENLEMELERİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ”
Bugünkü Kabine Toplantımızda tüm bunların yanı sıra, gündemdeki diğer konuları da etraflıca değerlendirdik. Son dönemde milletimizde serzenişlere sebep olan cezasızlık algısının ortadan kaldırılması için gereken kanuni düzenlemeleri mutlaka hayata geçireceğiz. Bununla ilgili genel çerçeveyi partimizin geçen haftaki grup toplantısında zaten çizmiştik. Bugün de Kabine üyelerimize gerekli talimatları verdik. İlgili bakanlıklarımızın ve AK Parti Meclis Grubumuz, Cumhur İttifakı’ndaki ortaklarımızla beraber çalışarak hukuki adımların atılmasını sağlayacak. Aile Bakanlığımız da bağımlılık, dijital bağımlılık, intihar, çocuk istismarı, şiddetle etkin mücadele için sosyal risk haritaları oluşturacak. Aile rehberi sistemiyle bu tür sorunlar ortaya çıkmadan çok erken safhada müdahale etme imkânı bulacağız. Suç ve suçlularla etkin mücadelede özellikle suçun önlenmesine yönelik çalışmalara daha fazla ağırlık vereceğiz.
Bir başka husus, gıda konusunda süre giden tartışmalardır. Devletin görevi vatandaşının sağlıklı, güvenilir, mevzuatta belirlenen şartlara uygun şekilde imal edilmiş gıdaya erişimini temin etmektir. Tarım Bakanlığımızın yaptığı denetimlerin gayesi budur. Gıda kontrol ekiplerimiz geçen yıl 1,3 milyon, bu sene ise şimdiye kadar 990 bin denetim yapmıştır. Bu denetimleri bundan sonra artırarak devam ettirecek, vatandaşımızın sağlığının tehlikeye atılmasına asla göz yummayacağız. İhmalkârlıktan veya fırsatçılıktan kaynaklanan her türlü sıkıntılı durumu da adil, hızlı ve şeffaf bir şekilde kamuoyumuzun bilgisine sunacağız. Alanında yaptığı çalışmalarıyla 2024 yılı Nobel Ekonomik Ödülüne layık görülen Ekonomist Daron Acemoğlu’nu tebrik ediyoruz. Bu akşam İzlanda’ya karşı oynayacakları müsabakada A Millî Futbol Takımımıza başarılar diliyorum.
Bu düşüncelerle Kabine Toplantımızda aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını özellikle temenni ediyor, sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum.”