Yağmur bitince şemsiye insana yük gelirmiş!
Maraskimlik.com sahibi ve yazarı Mehmet Fiskeci “Yağmur bitince şemsiye insana yük gelirmiş!” diye yazdı:
İstiklal Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı, sevgili dostumuz Cemil Toktay bazen bana ipuçları, yazı başlıkları verir, sürekli takipçim de olduğundan ara sıra sayfasında paylaştığı notlardan kendime pay çıkartır, yazı başlığı ile size servis yapmaktan büyük keyif alırım.
Teşekkürler sevgili Cemil.
Birini tanıdınız, biriyle ortaklık yaptınız, biriyle yol yürüdünüz, biriyle ticaret yaptınız, birlikte yemek de yediniz, biriyle bir yerlere gittiğinizde muhtemelen konakladığınız zamanlar olmuştur, bunlar günlük yaşamın birer parçası, öznesi.
Yemek yersiniz biter, yol yürürsünüz, sonuna gelirsiniz, tatile gidersiniz memlekete dönüş başlar, askere gidersiniz terhis alır memlekete dönersiniz, alış veriş yaparsınız biriyle parası ödenir, kredi çekersiniz, taksitler bitince banka ile irtibatınız da kesilir, nihayetinde her şey biter mi, eh biter diyelim.
*
Meramıma başlamadan bir fıkra anlatayım da keyfiniz yerine gelsin.
Zengin adam evinden çıktı, çıkacak. Kapıya geldiğinde havaya bakar, kapalı. Kendi kendine mırıldanır, ‘Hava yağışlı görünüyor, şemsiyeyi alsam mı, almasam mı?’
Evin hizmetçisi onu uğurlamak için gelmiş, bekliyor. Adam tekrar küçük harflerle mırıldanır, ‘Şemsiyeyi alsam mı, almasam mı, yağmur yağar mı, yağmaz mı, almasam ıslanır mıyım!’ derken hizmetçi kız dayanamaz, ‘Alın beyefendi, alın! Öküze boynuzu ağır gelmez!’ der.
*
Yağmurlu havalarda şemsiye insana cankurtaran simidi gibidir. Islanmaktan, kısmen de olsa sudan çıkmış balığa dönmekten kurtarır sizi. Fakat yağmur dindiğinde, güneş yüzünü göstermeye başladığında şemsiye ile aranıza soğukluk girer. Taşımak size külfet gelir. Çünkü işiniz bitmiş, şemsiye görevini tamamlamıştır.
Bir insanı taşırsınız yanınızda, yedirir, içirir, yatırırsınız. Sizden iyisi, Şam’da kayısı. Birlikte yürüdüğünüz yollar da çabuk bitiyor. Arkadaşlığınız gibi.
Sizden tarif istedi bir adresi, baktınız tarifle olacak gibi değil, ‘Gel seni oraya kadar götüreyim!’ dersiniz kibarca, içtenlikle, adrese vardığınızda, sana teşekkür bile etmeden, vedalaşmadan çekip giden insana keşke ihanetinde adresini tarif etseydiniz.
İşi bitti, adrese geldi, mesai yaptınız ya da biriyle, ortaklık örneğin, hadi eyvallah, sen yoluna ben yoluna…
Buraya kadar mı, bu kadar mı, evet!
*
İnsana taşıyamayacağı yük ağır gelir. Hadi örnekler verelim de, meramımızı daha net, daha açık edelim de maraza çıkmasın!
Seçim zamanı birileri gelir yanınıza, işyerinize evinize fark etmez. Gelirler, sizden oy isterler. Şunu yapacağız, bunu edeceğiz, bir sürü cart curt!
İsteyerek veya istemeyerek dinler, belki gönlünden kopar oy da verirsin. O senin tasarrufun, senin tercihin! Adam ya milletvekili seçilir, ya bir yere belediye başkanı. Tamam, seçildi ya, Tabi burnu havalarda, çalımından-çehresinden yanından geçmek nafile, burnundan da kıl aldırmaz tiplere dönüşmüş, benzemiş. Bir ego ki, tavan yapmış.
Seni tanımaz bile!
*
Kibir abidesi oluvermiş ne ara olduysa! Güce karışınca, güç zehirlenmesi yaşamak bu olsa gerek, seni tanımaz artık. Çünkü işi bitmiş, muradına nail oldu ya, senle bir irtibatı, selamı-sabahı kalmamıştır.
Karşılaşsan gözünün içine bakmaz, kaldırım bile değiştirir icabında, selam versen görmezden, seslensen duymazdan gelmek gibi itiyatları (alışkanlık) edindiğinden, vaktinde kol kanat germiştin, içinden gelerek veya gelmeyerek oy da vermiştin, rastladıkça pişmiş kelle gibi sırtardığını da biliyordun.
Harç bitti, yapı paydos!
Eh, yağmur da dindiğine göre…
Artık onun gözünde bir ‘yük’sün sen!
*
Zavallı, bilmiyor ki kendisi millete yük, bilmiyor ki kendisi milletin sırtına kambur, bilmiyor ki kendisi istenmeyen adam, bilmiyor ki yağmur nereye yağsa tarlayı oraya çeken madrabaz, siyaset sürüngeni.
Bereket versin şahsım şehrinde böyle tipler yok da kafamız rahat. Olsalardı maazallah, maşallah, illallah, vallah, suphanallah ve hamdolsun!
https://www.maraskimlik.com/