AHMET ESAD ŞANİ  / İSTANBUL (AA)

Edebiyat ve düşünce hayatının önemli isimlerinden şair, yazar ve fikir insanı Sezai Karakoç, vefatının üçüncü yılında hayır ve dualarla yad ediliyor.

Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Danışma Kurulu Üyesi, eski Albaraka Türk Genel Müdür Yardımcısı, yazar Temel Hazıroğlu, son 20 yılında sık sık görüştüğü Sezai Karakoç'un fikirlerini, Karakoç'la yaşadığı hatıraları Anadolu Ajansı (AA) muhabirine anlattı. Sezai Karakoç'un "diriliş" düşüncesi üzerine yoğun okumalar yaptığını dile getiren Hazıroğlu, "Sezai Bey'in yanında yıllarca kaldım. Son yıllarda biraz daha sık olarak gittim, 7-8 senedir onunla ilgili daha çok düşünce tarafı üzerine yazılar yazdım, yazıyorum." dedi.

Hazıroğlu, Karakoç'un vefatının ardından çalışmalarını kitaplaştırmaya karar verdiğini ve eserin "Sezai Karakoç ve Dirilişe Şahitliğim" adıyla yaklaşık bir ay önce yayımlandığını aktararak, "Bundan önce de 5 kitabım vardı, biri İngilizceye çevrilmişti. İslam dünyasının ve insanlığın sorunlarına ilişkin hem eleştirel düşünce geliştirme hem de çözüm alanları açma konusunda kendimce çabalar içinde bulunmaktayım." şeklinde konuştu.

Sezai Karakoç ismini ilk defa 1973'te Kabataş Erkek Lisesi'nde okurken "Diriliş" dergisi vasıtasıyla duyduğunu belirten Hazıroğlu, "Bir ağabeyimiz vardı köyden, onun önerisiyle Diriliş dergisini almıştım. Daha sonra hiç unutmuyorum Ortaköy'den Cağaloğlu'na kadar gider, Diriliş dergisini alır gelirdim hem de yürüyerek. Ben onu okuduğumda düşünce yapısından, meseleleri ele alış biçiminden etkilendim." ifadelerini kullandı.

"SEZAİ BEY'İN DİRİLİŞ DÜŞÜNCESİ BANA ÇOK UFUK AÇICI GELDİ"

Kabine Sonrası konuştu Kabine Sonrası konuştu

Diriliş dergisiyle tanıştıktan sonra Cağaloğlu Üretmen Han'a gidip Karakoç'u ziyaret ettiğini, üniversite hayatının ardından gitmeye devam ettiğini, ziyaretlerin yoğunlaşmaya başladığını ve son yıllarında ise görüşmelerinin daha da sıklaştığını anlatan Hazıroğlu, şunları kaydetti:

"İslam dünyasının ve insanlığın içinde bulunduğu mevcut durumu aşması, İslam dünyasının derlenip toparlanması, bir de İslam düşüncesinin buna yapabileceği katkılar konusunda bir arayışa girince, Sezai Bey'in diriliş düşüncesi bana çok ufuk açıcı geldi. Diriliş düşüncesinin içinde bazı dinamikleri barındırdığını hissettim. Sezai Bey'in 60'ı aşan kitabı var. Bu yazdıklarına politik bir boyut katmak amacıyla bir de 1990'da Diriliş Partisini kurmuştu, bu onun çok özgün ve ileri politik bir çıkışı oldu. Beni kurucu olarak davet etmesine rağmen çalıştığım kurumda siyasetin yasak olması sebebiyle resmen partiye giremedim. O parti bir şekilde kapatılınca, ikinci olarak 2007 yılında Yüce Diriliş Partisi kuruldu. Oraya da fiilen gittim, geldim ama yine aynı nedenle görev almadım."

Hazıroğlu, Sezai Karakoç'un düşüncelerinden etkilendiğine işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Sezai Bey'in normal dışarıya dönük konuşmaları olurdu. Bir de millet çekip gittikten sonra yani saat 23.00'ten sonra bazen gece yarısı 02.00'lere kadar süren özel muhabbetler olurdu. Bazen evlere gitmeden önce uğradığımız kahvelerde, restoranlarda bu muhabbetler derinleşerek devam ederdi. Üstadın da istediği ve keyif aldığı bu derin ve alabildiğine geniş kapsamlı olan bu sohbetler benim açımdan biraz da demlenme seansları olurdu.

Bunların içindeki 'Kuzgun Kahve' seanslarını ve bazen birlikte Adgar Allan Poe'nun 'Kuzgun' şiirini okumalarımız anılar dünyasındaki o altın yerini almıştır. Bu güzel hatıraları unutmak mümkün mü? Üç dört kişiyi geçmeyen bu sohbetler bizim açımızdan adeta yıldız yağmurlarıyla yaşadığımız geceler gibi olurdu. Bu sohbet ve muhabbetler benim açımdan çok ufuk açıcı olurdu. Bu aralar çok önemli bir şey fark ettim. İnsan bir ustanın kitaplarını okuyunca onu ve düşüncelerini az çok tanıyor ancak böyle özel sohbetlerin bu tanıma ufuk açıcı olduğu kadar derinlik de kazanıyordu.

Bu büyük bir nimetti. İslam düşüncesini o güne kadar okuduğumda gördüğüm o ki, daha çok Batı'ya cevap vermeye çalışılıyordu. Büyük ölçüde kendi geleneksel geçmiş damarlarına yaslanıp Batı'yı kötüleyen bir tutum sergiliyordu. Nitekim Necip Fazıl'ın da ana damarı Batı'ya karşı Büyük Doğu'dur. Sezai Bey'in bunu aşan bir şey söylediğini ve bunu nasıl temellendirdiğini iyice fark ettim. Bunu biraz daha yakından kavramak için onunla biraz müzakere usulü ile konuşmaya çalıştım."

"BATI'YI ELEŞTİRMEK YERİNE İSLAM'I ESAS ALALIM"

Karakoç'un bilinen tarihi sosyolojik akımda şekillenen Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük diye şekillenen siyaset tarzından farklılaştığını ve bunların dışında "Çok önemli ve özgün bir şey" söylediğini ve bunu "diriliş" üzerinden temellendirdiğini vurgulayan Hazıroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Onun söylediği şu, kendi varlığımızı başkalarını eleştirerek kurmamamız gerekir. Batı'yı eleştirerek, karşı çıkarak bir düşünce temellendirmek yerine İslam'ı esas alalım. İslam'ın kendisini esas alalım, tarihteki tecrübelere de bakalım ve bugün bir şey söyleyelim. Bu düşüncesini 'diriliş' diye tezahür ettirdi. Bu açıdan bakarsak Sezai Bey'in 'diriliş' düşüncesinde çok farklı bir mod var.

Sezai Bey medeniyeti çok önemser fakat medeniyeti Batı medeniyetine karşıtlık veya onun yanında olmak şeklinde almıyor. Bizim camia genelde 'Tek dişi kalmış canavar' diyerek Batı karşıtı bir tavır var. Sezai Bey bunu çok dikkat çekici bir şekilde tersine çeviriyor. Esas olan İslam medeniyetidir, diğerleri bunun bozulmuş halleridir. Ne kadar harikulade ve ontolojik bir şey. Bu çağın kutlu ve diri sesi olan Sezai Karakoç'un bu tespiti bile onun düzeyini ve ustalığını gösterir. İnanın beni en çok etkileyenlerden birisidir bu."

Temel Hazıroğlu, Sezai Karakoç'un "diriliş" düşüncesiyle tanınmasına rağmen, devrimci bir yönünün de bulunduğunun altını çizerek, şunları aktardı:

"Yeni Devrim, diye bir yazısına rastladım. O yazıda, 'Gerçek devrim diriliş devrimidir, kansız devrimdir, derinliğine devrimdir. Bütün insanları kucaklayan bir devrimdir, tek yol budur.' benzeri ifadeler kullanıyor. Ben de yazılarımı hep bu açıdan kaleme aldım. Sezai Bey'in tabii ki şair tarafı var. Bazıları bu şiir tarafını öne çıkarıyorlar, bunu da anlayışla karşılıyorum. Belki tarih onları haklı çıkaracak, Sezai Bey büyük bir şair olarak anılacak, bunu bilmiyorum.

Ama ben inanıyorum ve istiyorum ki onun yanında olan bir talebesi olarak Sezai Bey'in asli özelliği geleneksel İslam düşüncesine bir kademe atlatması, onu bir üst seviyeye çıkarmasıdır. Bu yönüyle dirilişi hep devrimci bir cepheden ele almayı bu çağda ve koşullarda daha elzem olarak gördüm. Bu açıdan 'devrimci diriliş' yönünde ilerlemek istiyorum."

Karakoç'un doğrudan hakikatin üzerinden söz söylediğine dikkati çeken Hazıroğlu, şunları söyledi:

"Şiiri vardır ve üst bir şiirdir. Nitekim kendisinin de çok sohbetinde, hatıratında da var. 'Ben Kanuni döneminde yaşasaydım sadece şiir yazarak hayatımı sürdürebilirdim ama bugün İslam dünyasının hali perişan, bizim yeni Kanuniler çıkarmamız lazım. O yüzden politikalara girmek zorunda kaldım. Yoksa ben şiir yazarak hayatımı devam ettirebilirdim. Benim asli özelliğim düşünce tarafımdır, şairliğim ilave bir özelliktir.' der. Ben de bu görüşten hareketle Sezai Bey'in düşünce tarafını işlemeye ve anlatmaya çalışıyorum."

"GENELDE ÇOK HASTAYIM DEMEZDİ, YAŞLILIK OLARAK ANLATIRDI"

Hazıroğlu, Karakoç ile vefat ettiği 16 Kasım 2021'in hemen bir gün öncesinde görüştüğünü dile getirerek, "En son bir telefonda görüştüm. Yayınevine geleceğini söylemişti, ben de bir uğrayayım dedim. Gittim uğradım, 15 Kasım'da, vefatından bir gün önce. Fındıkzade'de Diriliş Yayınları'nda toplanıyorduk." dedi.

Salgın tedbirleri dolayısıyla görüşmeleri kısa tuttuklarını ifade eden Hazıroğlu, "Dün akşam hiç uyuyamadım dedi. Biz de endişe ettik. Çünkü o genelde çok hastayım demezdi. Normal yaşlılık olarak anlatırdı." ifadesini kullandı.

O gün Karakoç'a kendisiyle fotoğraf çekilmek istediğini söylediğini aktaran Hazıroğlu, "İlk defa 'Sizinle de çektiririz.' dedi. Geçmişte hep 'Ben varım, ben varken size resim ne gerek.' diyordu. İçimde ukde kaldı çünkü o akşam ilk defa 'Daha sonra birlikte fotoğraf çektiririz.' dedi, buna ilk defa şahit olmuştum, o yüzden bunu kaçırmak istemedim ama olmadı. İlk defa böyle deyince biraz değişik oldum açıkçası." şeklinde konuştu.

Hazıroğlu, Ahmet adlı bir arkadaşıyla o gece saat 01.00 gibi Sezai Karakoç'u evine bırakıp ayrıldıklarını, yanında birinin kalması için ısrar ettiklerini fakat ikna edemediklerini, ertesi gün öğlen de vefat haberini aldıklarını ifade ederek, "Vefat haberini aldık. Son gece aslında biraz hissedildi gibi oldu ama yapacak da bir şey olmadı." değerlendirmesini yaptı.

"İSLAM DÜNYASININ DERLENİP TOPARLANMASI LAZIM"

Temel Hazıroğlu, Karakoç'un medeniyet düşüncesine ve İslam Birliği görüşüne de değinerek Batı'nın geçmişte insan hakları ve özgürlük maskesinin ardına saklandığını fakat bunların sadece kendilerine has haklar olduğunu düşündüğünü açığa vurduğunu, bunu da artık gizlemediğini anlattı.

Son olayların bunu açık açık ortaya koyduğunun altını çizen Hazıroğlu, "Bence bu anlamda konuyu sadece Gazze'nin, Filistin'in işgali, İsrail'in saldırganlığı gibi görmemek lazım. Uluslararası sistemin, büyük sermayenin Amerika üzerinden yeni bir dünya tanzim etmesi olarak görmek lazım. Bu geldiğimiz süreçte insanın yeniden çıkışına ihtiyacımız var.

Bu anlamda insanı yeniden o eşref-i mahlukat haliyle tarihe döndürecek yeni bir insan sesini, çığlığını çıkarmamız gerekir. Bu tarz bir düşüncenin de olabileceği yegane atmosferin, iklimin İslam dünyasında olduğunu düşünüyorum. Ama bunun için önce İslam dünyasının derlenip toparlanıp kendiyle yüzleşmesi gerekir. Tarihiyle yüzleşmesi gerekir. Buradan esinlenerek bu çağa ilişkin hakikatten kalkarak bir söz söylemesi gerekir. Bu sözün de nirengi noktasına bence 'diriliş' oturmaktadır." diye konuştu.

Üstat Sezai Karakoç'un "Ben size dirilişi miras bırakıyorum, bunu alın geliştirin ve büyütün" dediğini aktaran Hazıroğlu, "Ben de bunu bir vazife gibi görüp onu bir kitabımda 'Yüceliş' kavramı üzerinden 'diriliş'in gelişmiş, harekete geçmiş hali gibi aldım. Rahmetli üstat da 'Yüceliş, dirilişe dahildir.' Diyerek bizi onore etti. Burada yeni bir insan tasavvuru olarak ele alarak geliştirdik.

İnsan iyi ve kötü eğilimleri olan bir varlıktır ve bu ölünceye kadar sürer. Dolayısıyla insan mutlak olarak ne iyidir ne kötüdür. Batı'nın gözünde mutlak iyi kendisidir. Kendi dışındakiler insan bile değildir. İslam dünyasında tuzağa düşmeden Batı'nın üstüne çıkıp bir söz söylememiz gerekir. İşte bu anlamda 'diriliş', Batı'nın üstüne çıkıp söz söylemek isteyenler için büyük bir imkanlar yumağıdır." görüşlerini ifade etti.

Editör: Akif Arslan