Kur’an Türkçe Hatim 21
Şu iki çeşit su kütlesi birbirine eşit olmaz; birisi tatlıdır, susuzluğu giderir ve içimi güzeldir, ötekisi ise tuzlu ve acıdır. İkisinden de taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyaları çıkarırsınız. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki bu da O’nun lutfuna nâil olmanız ve O’na şükretmeniz içindir. ﴾12﴿ Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye katıyor. O güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır; her biri belirlenmiş bir vadeye kadar kendi yolunu izler. İşte rabbiniz Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka yalvarıp durduklarınız ise bir çekirdek zarına bile hâkim olamazlar. ﴾13﴿ Onlara yalvarsanız duanızı işitmezler, işitseler bile size karşılık veremezler. Kıyamet günü de onları (Allah’a) ortak koşmanızı kabullenmezler. Hiç kimse sana, her şeyden haberdar olan Allah gibi bilgi veremez. ﴾14﴿ Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir ve mutlak kemaliyle hep övgüye lâyık olan O’dur. ﴾15﴿ O dilerse sizi yok eder ve yerinize yenilerini yaratır. ﴾16﴿ Bu, Allah için güç de değildir. ﴾17﴿ Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Günah yükü ağır gelen kimse onun taşınması için yardım çağrısında bulunsa -çağrılan yakını bile olsa- o yükten hiçbir şeyi başkası üzerine alamaz. Sen ancak, görmedikleri halde rablerinden korkanları ve namazı özenle kılanları uyarabilirsin. Kim arınırsa sadece kendi yararına arınmış olur. Her şeyin sonu Allah’a varır. ﴾18﴿ Görmeyenle gören, karanlıklarla aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. ﴾19-21﴿ Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dilediğine elbette işittirir; ama sen kabirlerdekilere de işittirecek değilsin! ﴾22﴿ Sen ancak bir uyarıcısın. ﴾23﴿ Doğrusu biz seni hak ile desteklenmiş bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun. ﴾24﴿ Seni yalancılıkla itham ediyorlarsa, bil ki daha öncekiler de (peygamberlerini) yalancılıkla itham etmişlerdi. Peygamberleri onlara açık kanıtlar, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. ﴾25﴿ Sonra ben o inkârcıları yakalayıverdim; bilsen nasıl bir cezalandırıştı o! ﴾26﴿ Allah’ın gökten su indirdiğini görmez misin? Sonra onunla renkleri ve çeşitleri farklı ürünler çıkardık. Dağların da farklı renklerde; beyaz, kırmızı, simsiyah yolları, kısımları vardır. ﴾27﴿ Aynı şekilde, insanlardan, binek hayvanlarından ve eti yenen hayvanlardan da farklı tür ve renklerde olanlar var. Kulları içinden ancak bilenler, Allah’ın büyüklüğü karşısında heyecan duyarlar. Şüphesiz Allah üstündür, çokça bağışlayıcıdır. ﴾28﴿ Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı özenle kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için gizli açık harcayanlar, asla zararla sonuçlanmayacak bir ticaret umabilirler. ﴾29﴿ Zira Allah karşılıklarını tam olarak ödediği gibi lutfundan onlara fazlasını da verir. O çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını bol bol verir. ﴾30﴿ Sana vahyettiğimiz kitap kendinden öncekileri doğrulayıcı bir hakikattir. Kuşkusuz Allah kullarından haberdardır, her şeyi görmektedir. ﴾31﴿ Sonra biz kullarımızdan seçtiklerimizi o kitaba mirasçı kıldık. Onlardan kimi kendine kötülük eder, kimi orta bir durumdadır, kimi de Allah’ın izniyle hayır işlerinde yarışır; işte büyük lütuf budur. ﴾32﴿ Onların gireceği yer adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada onların giysileri de ipektir. ﴾33﴿ Şöyle derler: “Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Doğrusu rabbimiz çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını eksiksiz vermektedir. ﴾34﴿ O ki bizi lutfuyla sonsuza kadar kalınacak yurda yerleştirdi. Orada artık biz ne bir yorgunluk duyarız ne de bize bir bıkkınlık gelir.” ﴾35﴿ İnkâr edenlere gelince, cehennem ateşi de onlarındır. Ne ölmelerine hükmedilir ki ölsünler ne de onlar için cehennem azabı hafifletilir. İşte inkârcılığa saplanıp kalmış herkesi böyle cezalandırırız. ﴾36﴿ Ve onlar orada, “Rabbimiz! Bizi çıkar da yapmış olduklarımızdan tamamen başka, iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Üstelik size uyarıcı da gelmişti. Şimdi tadın bakalım! Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur! ﴾37﴿ Kuşkusuz Allah göklerin ve yerin sırlarını bilmektedir ve O, kalplerin gizlediklerini de çok iyi bilir. ﴾38﴿ Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Artık kim inkâr ederse inkârcılığı yalnız kendi aleyhinedir. Kâfirlerin küfrü rableri katında gazabı arttırmaktan başka bir sonuç doğurmaz; şu halde kâfirlerin küfrü ancak kendi ziyanlarını arttırır. ﴾39﴿ De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız ve O’na ortak koştuğunuz varlıklar üzerinde hiç düşündünüz mü? Gösterin bana, yeryüzündeki hangi nesneyi yaratmışlar! Yoksa onların göklerde mi ortaklığı var? Yahut biz onlara bir kitap vermişiz de onlar oradaki kesin bir delile mi dayanmaktalar? Hayır hayır! O zalimlerin birbirlerine vaadleri aldatmacadan başka bir şey değildir. ﴾40﴿ Gerçek şu ki Allah, koyduğu düzenden sapmamaları için gökleri ve yeri tutmaktadır. Şayet sapacak olsalar artık O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O halîmdir, çok bağışlayıcıdır. ﴾41﴿ Onlar kendilerine bir uyarıcı gelirse herhangi bir ümmetten daha fazla doğru yolu tutacaklarına dair var güçleriyle Allah adına yemin etmişlerdi. Ama onlara uyarıcı gelince bu sadece (haktan) uzaklaşmalarını arttırdı. ﴾42﴿ Çünkü yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötülük tuzakları kuruyorlardı. Halbuki kötülük tuzakları, kuranların ayağına dolaşır. Yoksa onlar öncekilere uygulanan yasalardan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın yasalarında asla bir değişme bulamazsın; Allah’ın yasalarında asla bir sapma da bulamazsın. ﴾43﴿ Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş görsünler! Kaldı ki onlar bunlardan daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah’ın kudretine karşı durabilecek yoktur. Şüphe yok ki O her şeyi bilmektedir, her şeye kådirdir. ﴾44﴿ Şayet Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor. Vadeleri dolduğunda ise (herkes anlayacaktır ki) Allah kullarını hakkıyla görüp bilmektedir. ﴾45﴿
Yâsîn Sûresi
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Yâ-sîn. ﴾1﴿ Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen kesinlikle dosdoğru bir yolda yürümek üzere gönderilmiş peygamberlerden birisin. ﴾2-4﴿ (Bu kitap) aziz ve rahmeti bol olan Allah tarafından, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde bulunan bir toplumu uyarasın diye indirilmiştir. ﴾5-6﴿ Andolsun ki onların çoğu hakkında o söz (azap) gerçekleşecektir; çünkü onlar iman etmeyecekler. ﴾7﴿ Biz onların boyunlarına çenelerine kadar dayanan halkalar geçirdik, bu yüzden kafaları yukarı kalkık durmaktadır. ﴾8﴿ Onların önlerinden bir set, arkalarından da bir set çektik, böylece gözlerini perdeledik; onlar artık göremezler. ﴾9﴿ Kendilerini uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, asla iman etmezler. ﴾10﴿ Sen ancak o zikre uyanı ve görmediği halde rahmândan korkanı uyarabilirsin. İşte böylesini hem bir af hem de değerli bir ödülle müjdele. ﴾11﴿ Şüphesiz ölüleri diriltecek olan biziz. Onların gelecek için yaptıkları her şeyi ve bıraktıkları her izi de yazıyoruz; aslında biz her şeyi apaçık bir ana kitaba kaydetmekteyiz. ﴾12﴿ Onlara mâlûm şehir halkını örnek göster. Oraya elçiler gelmişti. ﴾13﴿ Biz kendilerine iki kişi göndermiştik ama ikisini de yalancılıkla itham ettiler. Bunun üzerine bir üçüncüyle destekledik. Onlar “Biz size gönderilmiş elçileriz” dediler. ﴾14﴿ Diğerleri ise şöyle karşılık verdiler: “Siz de ancak bizler gibi insanlarsınız. Hem rahmân herhangi bir şey indirmiş değil; siz sadece yalan söylüyorsunuz!” ﴾15﴿ “Rabbimiz biliyor ki” dediler, “Biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz. ﴾16﴿ Bize düşen, açıkça tebliğ etmekten ibarettir.” ﴾17﴿ (İnkârcılar) şu karşılığı verdiler: “Doğrusu sizin yüzünüzden üzerimize uğursuzluk geldi. Eğer vazgeçmezseniz, biliniz ki sizi taşlayacağız ve tarafımızdan size acı veren bir işkence yapılacaktır.” ﴾18﴿ Onlar da dediler ki: “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildi diye öyle mi? Hayır! Siz sınırı aşmış bir topluluksunuz.” ﴾19﴿ O sırada şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi; şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun. ﴾20﴿ Sizden bir ücret istemeyen o kimselere tâbi olun; onlar doğru yoldadırlar. ﴾21﴿ Hem ne diye beni yaratan ve sizin de dönüp kendisine varacağınız Allah’a kulluk etmeyeyim ki? ﴾22﴿ Hiç O’ndan başka mâbudlar edinir miyim! Eğer Rahmân bana bir zarar vermek isterse onların şefaati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar. ﴾23﴿ İşte o takdirde (başka bir tanrı edinirsem) ben apaçık bir sapkınlık içine düşmüş olurum. ﴾24﴿ İşte ben rabbinize iman etmiş bulunuyorum; bana kulak verin.” ﴾25﴿ Ona, “Cennete gir” denildi. “Rabbimin beni bağışladığını ve güzel biçimde ağırlananlardan eylediğini keşke kavmim bilseydi!” dedi. ﴾26-27﴿ Ondan sonra kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de. ﴾28﴿ (Cezaları) korkunç bir sesten ibaretti; sönüverdiler. ﴾29﴿ O kullara yazıklar olsun! Kendilerine bir peygamber gelmeye görsün, onu mutlaka alaya alırlardı. ﴾30﴿ Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve onların artık kendilerine dönüp gelmediğini görmezler mi! ﴾31﴿ Elbette onların hepsi toplanıp huzurumuza getirilecek. ﴾32﴿ Onlar için ölü toprak açık bir kanıttır. Ona can verdik ve ondan taneler çıkardık; işte bundan (yaptıkları yiyecekleri) yiyorlar. ﴾33﴿ Orada nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik, içinde gözelerden su fışkırttık; ﴾34﴿ Onun ürünlerinden ve kendi elleriyle ürettiklerinden yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi? ﴾35﴿ Toprağın bitirdiklerini, kendilerini ve daha bilmedikleri nice şeyleri çifter çifter yaratan Allah her türlü eksiklikten uzaktır. ﴾36﴿ Gece de onlar için açık bir kanıttır. Gündüzü ondan çekip alırız da karanlıkta kalıverirler. ﴾37﴿ Güneş kendisine ait yerleşik bir düzene göre (yörüngesinde) akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir. ﴾38﴿ Ay için de menziller belirledik; sonunda o, hurma salkımının (ağaçta kalan) yıllanmış sapı gibi olur. ﴾39﴿ Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzüp gider. ﴾40﴿ Onları ve nesillerini yüklü gemide taşımamız ve binecekleri benzer araçlar yaratmamız da kendileri için açık bir kanıttır. ﴾41-42﴿ Dilesek onları suda boğarız, kimse de onların yardımına koşamaz ve artık kurtarılamazlar. ﴾43﴿ Ama tarafımızdan bir rahmet ve belli zamana kadar faydalanma fırsatı vermemiz başkadır. ﴾44﴿ Onlara “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki rahmet göresiniz” dendiğinde (aldırış etmezler). ﴾45﴿ Onlara rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmeyedursun, illâ da ondan yüz çevirirler. ﴾46﴿ Onlara, “Allah’ın size verdiği rızıktan başkaları için de harcayın” dendiğinde, inkârcılar müminlere derler ki: “Dilese Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz! Doğrusu siz açık bir yanılgı içindesiniz.” ﴾47﴿ Ve şöyle derler: “Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?” ﴾48﴿ Onlar, besbelli ki, birbirleriyle uğraşırken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar! ﴾49﴿ İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilecekler ne de ailelerine dönebilecekler. ﴾50﴿ Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp rablerine doğru koşmaktadırlar. ﴾51﴿ Derler ki: “Vay başımıza gelenler! Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı? Rahmânın vaad ettiği işte bu! Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!” ﴾52﴿ Olup biten yalnızca bir ses! Ama ardından onların tamamı, birden toplanmış olarak işte huzurumuzdalar. ﴾53﴿ Bugün hiç kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz. Sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını görürsünüz. ﴾54﴿ O gün cennetlikler safa sürmekle meşguldürler. ﴾55﴿ Kendileri ve eşleri gölgelik yerlerde, tahtlarına kurulacaklar. ﴾56﴿ Orada onlar için her tür meyve vardır ve bütün istekleri yerine getirilir. ﴾57﴿ Engin merhamet sahibi rabden gelen söz şu olacak: “Selâm size!” ﴾58﴿ Ve “Ey günahkârlar! Siz bugün şöyle ayrılın!” (denir). ﴾59﴿ Ey Âdemoğulları! Size “Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır; bana kulluk edin, doğru yol budur” dememiş miydim? ﴾60-61﴿ Nitekim o şeytan sizden nice nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmıyor muydunuz! ﴾62﴿ İşte size bildirilen cehennem bu! ﴾63﴿ İnkârcılıkta ısrar etmenize karşılık girin oraya! ﴾64﴿ O gün onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da tanıklık eder. ﴾65﴿ Dilesek (dünyada da) gözlerini büsbütün kör ederdik de yolu bulmak için çabalayıp dururlardı; ama o takdirde nasıl görebileceklerdi ki? ﴾66﴿ Yine dilesek oldukları yerde onların mahiyetlerini değiştirirdik de (taş gibi) artık ne ileri gidebilirler ne de geri dönebilirlerdi. ﴾67﴿ Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi! ﴾68﴿ Biz ona şiir öğretmedik; zaten ona yaraşmazdı da. Ona vahyedilen, ancak bir öğüt ve apaçık Kur’an’dır. ﴾69﴿ Diri olanları uyarsın ve inkârcılar hakkındaki o söz (ceza) gerçekleşsin diye (gönderilmiştir). ﴾70﴿ Görmezler mi ki kendi kudretimizin eserlerinden olmak üzere onlar için sahip oldukları nice hayvanlar yarattık. ﴾71﴿ Bunları kendilerine boyun eğdirdik ki bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler. ﴾72﴿ Bunlarda kendileri için içecekler ve başkaca yararlar da vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi? ﴾73﴿ Onlar yardım göreceklerini umarak Allah’tan başka tanrılar edindiler. ﴾74﴿ Halbuki o sözde tanrılar kendilerine yardım edemezler, aksine kendileri onların hizmetindeki askerlerdir. ﴾75﴿ Onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette biliyoruz. ﴾76﴿ İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur. ﴾77﴿ Kendi yaratılışını unutup bize örnek getirmeye kalkışıyor ve “Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?” diyor. ﴾78﴿ De ki: “Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir.” ﴾79﴿ Yemyeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur; işte ondan yakıp durmaktasınız. ﴾80﴿ Gökleri ve yeri yaratan Allah onların benzerini yaratmaya kādir değil mi? Elbette öyledir. O eşsiz yaratıcıdır, her şeyi bilir. ﴾81﴿ Bir şeyi istediğinde, O’nun buyruğu “ol!” demekten ibarettir; hemen oluverir. ﴾82﴿ Her şeyin egemenliği kendi elinde olan Allah bütün eksikliklerden uzaktır ve hepiniz sonunda O’na döndürüleceksiniz. ﴾83﴿
Sâffât Sûresi
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Sıra sıra dizilmiş olanlara, (yanlışları) engellemeye çalışanlara ve anmak için okuyanlara andolsun ki kuşkusuz tanrınız bir tekdir. ﴾1-4﴿ O, göklerin, yerin, bunlar arasındakilerin rabbi ve doğuların rabbidir. ﴾5﴿ Biz yakın semayı yıldızların güzelliğiyle bezedik. ﴾6﴿ Ve (onu) her türlü isyankâr şeytanî güce karşı koruduk. ﴾7﴿ Onlar artık o yüce topluluğu dinleyemezler, (bölgeden) uzaklaştırmak için üzerlerine her yönden atış yapılır; ayrıca onlar (âhirette de) bitmez bir azaba çarptırılacaklardır. ﴾8-9﴿ Ancak, (o yüce topluluktan) bir bilgi kırıntısı kapan olursa onu da delip geçen bir ışık topu kovalar. ﴾10﴿ Şimdi o inkârcılardan şu sorunun cevabını iste: Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa başka yarattıklarımızı mı? Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık. ﴾11﴿ Doğrusu sen hayranlık duydun, onlarsa alay etmektedirler. ﴾12﴿ Kendilerine öğüt verildiğinde gerekli öğüdü almıyorlar. ﴾13﴿ İlâhî bir işaret gördüklerinde alaya alıyorlar; ﴾14﴿ Ve “Bu” diyorlar, “Apaçık sihirden başka bir şey değil. ﴾15﴿ Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken yeniden mi diriltilecekmişiz? ﴾16﴿ Geçmişteki atalarımız da mı?” ﴾17﴿ De ki: “Evet, hem de burnunuz yere sürtülerek!” ﴾18﴿ Kuşkusuz o, bir tek korkunç sesten ibarettir; bunun ardından onlar şaşkınlıkla etrafa bakıyor olacaklar! ﴾19﴿ “Eyvah” diyecekler, “İşte hesap günü!” ﴾20﴿ Evet, bu, asılsız olduğunu savunduğunuz yargı günüdür. ﴾21﴿ (Allah, görevlilere buyurur:) “Toplayın o zalimleri, onların yoldaşlarını ve Allah’ın dışında taptıklarını! Hepsini cehennemin yoluna sürün!” ﴾22-23﴿ “Ve durdurun onları; çünkü sorguya çekilecekler!” ﴾24﴿ “(Ey inkârcılar!) Size ne oldu ki şimdi birbirinize yardım etmiyorsunuz?” ﴾25﴿ Evet, o gün onlar artık çaresiz boyun eğmişlerdir. ﴾26﴿ Biri diğerine yönelir, karşılıklı birbirini sorumlu tutup suçlarlar. ﴾27﴿ Derler ki: “Siz, evet siz, bize iyi niyetliymiş gibi görünerek gelirdiniz.” ﴾28﴿ Diğerleri, “Aksine” derler, “Siz inanmış kimseler değildiniz. ﴾29﴿ Bizim, sizin üzerinizde hiçbir etkili baskımız olmamıştı; bilâkis siz azgın bir topluluktunuz. ﴾30﴿ Sonuçta rabbimizin hükmünü hepimiz hak ettik; artık (gerekli cezayı) mutlaka tadacağız. ﴾31﴿ Evet, sizi saptırdık, çünkü biz kendimiz sapmıştık.” ﴾32﴿ O gün onlar azap görmede ortaktırlar. ﴾33﴿ İşte biz suçlulara böyle yaparız! ﴾34﴿ Ne zaman onlara, “Allah’tan başka tanrı yoktur” denilse küstahlık edip kibre kapılırlar. ﴾35﴿ “Cinlere kapılmış bir şairin sözüyle tanrılarımızı mı bırakacağız!” derler. ﴾36﴿ Aksine o, gerçeği getirdi, Allah’ın diğer elçilerini de doğruladı. ﴾37﴿ Ama siz, o acı azabı tadacaksınız! ﴾38﴿ Ve sadece yapmış olduklarınızdan dolayı cezalandırılacaksınız. ﴾39﴿ Ancak, Allah’ın samimi kulları bu cezanın dışındadır. ﴾40﴿ Onlar için belirli bir rızık vardır: ﴾41﴿ Türlü meyveler… Onlara nice ikramlarda bulunulacaktır; ﴾42﴿ Nimetlerle dolu cennetlerde; ﴾43﴿ Karşılıklı oturdukları tahtlar üzerinde. ﴾44﴿ Aralarında, kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır; ﴾45﴿ Bembeyaz; içenlere lezzet verir. ﴾46﴿ İçenlere dokunmaz, ondan sarhoş da olmazlar. ﴾47﴿ Yanlarında da eşinden başkasına bakmayan ceylan gözlü, gün görmemiş güzel tenli kadınlar bulunur. ﴾48-49﴿ (Cennet sohbetinde) birbirine dönüp karşılıklı sorular sorarlar. ﴾50﴿ İçlerinden biri şöyle der: “Benim bir arkadaşım vardı; ﴾51﴿ Derdi ki: Sen de onaylıyor musun gerçekten? ﴾52﴿ Biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken mutlaka hesaba çekilecekmişiz öyle mi?” ﴾53﴿ Ve ekler: “Şimdi dönüp bakar mısınız (ona)?” ﴾54﴿ Sonra kendisi dönüp bakar ve arkadaşını cehennemin ortasında görür. ﴾55﴿ “Allah’a yemin ederim ki” der, “Neredeyse beni de mahvedecektin! ﴾56﴿ Rabbimin lutfu olmasaydı ben de şimdi cehenneme getirilenler arasında olacaktım. ﴾57﴿ (Ne mutlu bize ki), artık bir daha ölmeyeceğiz, değil mi? ﴾58﴿ Önceki ölümümüzden başka ölüm yok; azap da görmeyeceğiz. ﴾59﴿ Bu, gerçekten çok büyük bir kazançtır!” ﴾60﴿ Amel sahipleri böylesi bir kazanç için çalışmalıdır. ﴾61﴿ Bu mu daha iyi bir ikramdır yoksa zakkum ağacı mı? ﴾62﴿ Biz o zakkumu zalimler için bir sınama aracı yaptık. ﴾63﴿ O, cehennemin ta dibinde yetişen bir ağaçtır. ﴾64﴿ Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. ﴾65﴿ Zalimler mutlaka onu yiyecekler, karınlarını onunla dolduracaklar. ﴾66﴿ Sonra onların, yedikleri bu nesnenin üzerine, kaynar su karıştırılmış bir içecekleri de olacaktır. ﴾67﴿ Sonunda onların varacakları yer mutlaka cehennem olacaktır. ﴾68﴿ Çünkü onlar atalarını doğru yoldan sapmış olarak buldular; ﴾69﴿ Ama kendileri de çılgınca onların izinden koşuyorlar. ﴾70﴿ Onlardan önce de geçmiştekilerin çoğu yollarını sapıtmıştı. ﴾71﴿ Oysa içlerinden uyarıcı elçiler de göndermiştik. ﴾72﴿ Bak şimdi, Allah’ın samimi kulları dışında, uyarılanların âkıbeti ne oldu! ﴾73-74﴿ Vaktiyle Nûh bize yakarmıştı; biz de ne güzel karşılık vermiştik! ﴾75﴿ Nitekim kendisini ve ailesini o büyük felâketten kurtardık. ﴾76﴿ Ve yalnız onun soyunu kalıcı kıldık. ﴾77﴿ Sonradan gelen nesiller arasında onun hakkında (iyi bir ün) bıraktık. Bütün âlemlerde ona selâm olsun! ﴾78-79﴿ İşte biz iyileri böyle ödüllendiririz. ﴾80﴿ Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. ﴾81﴿ Sonunda ötekileri sulara gömdük. ﴾82﴿ Kuşkusuz İbrâhim Nûh’un yolunu izleyenlerdendi. ﴾83﴿ O, tertemiz bir kalple rabbine yönelmişti. ﴾84﴿ Babasına ve halkına, “Siz neye tapıyorsunuz?” demişti; ﴾85﴿ “Allah’tan başka birtakım düzmece tanrılar mı edinmek istiyorsunuz? ﴾86﴿ Peki, âlemlerin rabbiyle ilgili düşünceniz nedir?” ﴾87﴿ Sonra yıldızlara şöyle bir baktı; ﴾88﴿ “Ben rahatsızım” dedi. ﴾89﴿ Bunun üzerine diğerleri onu arkalarında bırakıp gittiler. ﴾90﴿ İbrâhim gizlice tanrılarının yanına vardı; “Niçin bir şeyler yemiyorsunuz?” dedi; ﴾91﴿ “Neyiniz var, niçin konuşmuyorsunuz?” ﴾92﴿ Sonra onlara güçlü darbeler indirmeye başladı. ﴾93﴿ Diğerleri öfke içinde koşarak İbrâhim’in yanına geldiler. ﴾94﴿ Dedi ki: “Kendi ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? ﴾95﴿ Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı.” ﴾96﴿ Ötekiler, “Onun için bir yapı kurun ve (orada hazırlayacağınız) kuvvetli ateşe atın onu!” dediler. ﴾97﴿ Böylece onu engellemek için bir plan kurdular; ama biz onları alta düşürdük. ﴾98﴿ İbrâhim, “Ben rabbime gidiyorum” dedi, “O bana yol gösterecektir.” ﴾99﴿ “Rabbim! Bana iyilerden olacak bir evlât ver!” ﴾100﴿ Bunun üzerine kendisine akıllı ve iyi huylu bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik. ﴾101﴿ Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.” ﴾102﴿ Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca, ﴾103﴿ “Ey İbrâhim!” diye ona seslendik; ﴾104﴿ “Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. ﴾105﴿ Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. ﴾106﴿ Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. ﴾107﴿ Onun hakkında, “İbrâhim’e selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. ﴾108-109﴿ Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz. ﴾110﴿ Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı, ﴾111﴿ İyi insanlardan (seçilmiş) bir peygamber olarak ona İshak’ı da müjdeledik. ﴾112﴿ Ona ve İshak’a bereketler indirdik. Onların soyu içinde iyisi bulunduğu gibi açıkça kendine kötülük edeni de olacaktı. ﴾113﴿ Mûsâ ve Hârûn’a da lütuflarda bulunmuştuk. ﴾114﴿ Onları ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtardık. ﴾115﴿ Onlara yardım ettik ve bu sayede galip çıkanlar onlar oldu. ﴾116﴿ O ikisine açık seçik anlaşılabilen kitabı verdik. ﴾117﴿ Onları doğru yola ilettik. ﴾118﴿ Ve onların hakkında, “Mûsâ ve Hârûn’a selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. ﴾119-120﴿ İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. ﴾121﴿ Çünkü ikisi de bizim mümin kullarımızdandı. ﴾122﴿ Kuşkusuz İlyâs da elçilerimizden biriydi. ﴾123﴿ Kavmine, “(Şirk ve günahtan) sakınmayacak mısınız?” dedi; ﴾124﴿ “En güzel yaratanı, sizin de geçmişteki atalarınızın da rabbi olan Allah’ı bırakıp Baal’e mi taparsınız?” ﴾125-126﴿ Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bu yüzden, Allah’ın samimi kulları dışında, onlar mutlaka cehenneme konulacaklar arasında olacaklar. ﴾127-128﴿ Onun hakkında, “İlyâs’a selâm olsun!” ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. ﴾129-130﴿ İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. ﴾131﴿ Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. ﴾132﴿ Kuşkusuz Lût da elçilerimizdendi. ﴾133﴿ Geride kalanlar arasında bırakılan yaşlı bir kadın dışında onu ve bütün ailesini kurtarmıştık; ﴾134-135﴿ Sonra diğerlerini helâk ettik. ﴾136﴿ Siz de sabah akşam onların yurtlarından gelip geçmektesiniz. (Bunları görüp de) aklınızla değerlendirmiyor musunuz? ﴾137-138﴿ Kuşkusuz Yûnus da elçilerimizdendi. ﴾139﴿ Vaktiyle o, yüklü bir tekneyle ülkesinden kaçmıştı. ﴾140﴿ Kur’aya girdi ve kaybedenlerden oldu. ﴾141﴿ Kendisini (büyük bir) balık yuttu. Doğrusu o (bundan önce) kınanacak bir iş yapmıştı. ﴾142﴿ Eğer o, Allah’ın şanını yüceltenlerden olmasaydı kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı. ﴾143-144﴿ Sağlığı bozulmuş olarak onun ıssız bir kıyıya bırakılmasını sağladık; ﴾145﴿ Üstüne (gölge yapması için) kabak türünden bir bitki bitirdik. ﴾146﴿ Bir defa daha onu yüz bin ya da daha fazla kişiye elçi olarak gönderdik. ﴾147﴿ Bu defa onlar iman ettiler, biz de kendilerini belirli bir vakte kadar nimetlerimizle yaşattık. ﴾148﴿ Şimdi onlardan şunu cevaplamalarını iste: Kızlar rabbinin de erkek çocuklar onların mı! ﴾149﴿ Yoksa biz, gözlerinin önünde melekleri dişi olarak mı yarattık? ﴾150﴿ İyi bilin ki onlar, sırf kendi uydurmaları olarak, “Allah çocuk sahibi oldu!” diyorlar. Onlar katıksız yalancıdırlar. ﴾151-152﴿ Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş! ﴾153﴿ Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz? ﴾154﴿ Hiç düşünmüyor musunuz? ﴾155﴿ Yoksa açık bir kanıtınız mı var? ﴾156﴿ Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin. ﴾157﴿ Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar. Oysa bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir. ﴾158﴿ Allah, onların isnat ettikleri niteliklerden uzaktır. ﴾159﴿ Allah’ın samimi kulları başkadır (onlar gibi davranmazlar). ﴾160﴿ Siz ve taptıklarınız; hiçbiriniz onu (samimi kulu) Allah’a inancı hususunda saptıramazsınız. ﴾161-162﴿ Ancak cehennemi boylayacak olan başka. ﴾163﴿ (Putperestlerce Allah’ın kızları sayılan melekler şöyle derler:) “Bizim her birimizin mutlaka belli bir yeri vardır. ﴾164﴿ Biz mutlaka (o yerlerde) saf tutarız. ﴾165﴿ Ve biz, kuşkusuz Allah’ı tesbih ederiz.” ﴾166﴿ O putperestler hep şöyle derlerdi: ﴾167﴿ “Elimizde öncekilerden gelmiş bir kitap bulunsaydı; ﴾168﴿ Elbet biz de Allah’ın hâlis kulları olurduk.” ﴾169﴿ Ama şimdi bu kitabı (Kur’an) inkâr ediyorlar! Yakında her şeyi öğrenecekler! ﴾170﴿ Andolsun ki elçi olarak gönderdiğimiz kullarımıza geçmişte söz vermiştik: ﴾171﴿ Zafere mutlaka onlar ulaşacaklar. ﴾172﴿ Galip gelenler kesinlikle bizim ordumuz olacak. ﴾173﴿ (Ey resulüm!) Şimdi sen bir süre için o inkârcıları kendi hallerine bırak. ﴾174﴿ Hallerini gör onların; ileride kendileri de görecekler! ﴾175﴿ Azabımızın çabuklaştırılmasını mı istiyorlar? ﴾176﴿ İstedikleri başlarına geldiğinde (önceden) uyarılmış olanların sabahı çok kötü olacaktır! ﴾177﴿ Evet, sen bir süre için onları kendi hallerine bırak. ﴾178﴿ Ve hallerini gör; ileride kendileri de görecekler! ﴾179﴿ Mutlak izzet sahibi olan rabbin, onların yakıştırdığı nitelemelerden münezzehtir. ﴾180﴿ Bütün peygamberlere selâm olsun! ﴾181﴿ Ve âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun. ﴾182﴿
Sâd Sûresi
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Sâd. Öğüt ve uyarı dolu Kur’an’a andolsun ki inkâr edenler, bu uyarıya kulak verecekleri yerde, gurura kapılmış ve ayrılığa düşmüşlerdir. ﴾1-2﴿ Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik; o sırada feryat ettiler ama artık zaman kurtulma zamanı değildi. ﴾3﴿ Şimdi bunlar da kendilerine aralarından bir uyarıcı gelmesine şaşıyorlar ve bu inkârcılar şöyle diyorlar: “Bu adam bir sihirbazdır, tam bir yalancıdır. ﴾4﴿ Tanrıları tek tanrıya mı indiriyor? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!” ﴾5﴿ Onların ileri gelenleri harekete geçip şöyle dediler: “Yolunuzda yürüyün! Tanrılarınıza bağlılıkta direnin! İşte (sizden) istenen budur. ﴾6﴿ Bildiğimiz son dinde böyle bir şeyi işitmedik; bu uydurmadan başka bir şey değil. ﴾7﴿ İlâhî uyarı içimizden ona mı indirildi şimdi!” İşin doğrusu onlar benim uyarım karşısında kuşku içindedirler. Hayır, azabımı henüz tatmadılar! ﴾8﴿ Yoksa senin aziz ve lutufkâr rabbinin rahmet hazineleri onların elinde midir? ﴾9﴿ Ya da göklerle yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onlarda mı? Öyleyse çareler bulup göklere yükselseler ya! ﴾10﴿ Onlar, orada çeşitli bölüklerden oluşmuş, bu durumda şimdiden yenilmeye mahkûm bir kalabalıktır. ﴾11﴿ Bunlardan önce Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklı Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı, bütün bu topluluklar ısrarla gerçeği yalanlamışlardı. ﴾12-13﴿ Hepsi de elçileri yalancılıkla suçladılar, bu yüzden de kendilerini cezalandırmam hak oldu. ﴾14﴿ Bunlar da şimdi, bir daha geri dönüşe imkân bırakmayacak olan korkunç bir sesi, yalnızca bunu beklemektedirler. ﴾15﴿ Onlar, (alaycı bir tavırla), “Rabbimiz! Hesap gününden önce payımıza düşen azabı hemen şimdi ver!” dediler. ﴾16﴿ Sen, onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla! Yönü hep Allah’a dönüktü. ﴾17﴿ Dağları onun emrine verdik. Sabah akşam yaratıcılarını tesbih ederlerdi. Toplu halde kuşları da (emrine verdik). Hepsi de Allah’a yönelmişlerdi. ﴾18-19﴿ Onun hükümdarlığını güçlendirmiş, kendisine hikmet (peygamberlik) ve anlaşmazlıkları halletme yeteneği vermiştik. ﴾20﴿ Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.” ﴾21-22﴿ “Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.” ﴾23﴿ Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi. ﴾24﴿ Biz de onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı, güzel bir geleceği vardır. ﴾25﴿ “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” ﴾26﴿
Devam Edecek