26

Her ikisinde türlü meyveler, hurma ve nar var. ﴾68﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? ﴾69﴿ Oralarda, huyu güzel, yüzü güzel kadınlar var. ﴾70﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? ﴾71﴿ Otağlarına kapanmış hûriler var. ﴾72﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? ﴾73﴿ Onlardan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur. ﴾74﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? ﴾75﴿ Yeşil, hârikulâde güzel yastıklara yaslanmışlardır. ﴾76﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? ﴾77﴿ Azamet ve kerem sahibi rabbinin adı ne yücedir! ﴾78﴿

56-1

Vâkıa Sûresi 

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Büyük olay gerçekleştiği zaman; ﴾1﴿ Artık onun vukuunu yalan sayacak kimse kalmayacaktır. ﴾2﴿ O, alçaltır, yükseltir. ﴾3﴿ Yer şiddetle sarsıldığı zaman; ﴾4﴿ Dağlar parçalanıp toz duman haline geldiği; ﴾5-6﴿ Sizler de üç gruba ayrıldığınız zaman: ﴾7﴿ Biri, amel defteri sağından verilenlerdir; ne mutlu o sağından verilenlere! ﴾8﴿ Diğeri amel defteri solundan verilenlerdir; ne bedbaht o solundan verilenler! ﴾9﴿ Önde olanlar; (erdem, amel ve ödülde) önde olanlar; ﴾10﴿ İşte onlar nimetlerle dolu cennetlerde Allah’a en yakın olanlardır. ﴾11-12﴿ Çoğu önce gelip geçmişlerden; ﴾13﴿ Birazı da sonrakilerdendir. ﴾14﴿ Karşılıklı olarak mücevherlerle işlenmiş tahtlar üstüne oturup kurulmuşlardır. ﴾15-16﴿ Çevrelerinde kaynaktan doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle sonsuza dek hizmet sunacak gençler dolaşır. ﴾17-18﴿ Bundan dolayı ne baş ağrısına tutulurlar ne de sarhoş olurlar. ﴾19﴿ Beğendikleri meyvelerle, ﴾20﴿ Ve canlarının çektiği kuş etleriyle. ﴾21﴿ Güzel gözlü hûriler; ﴾22﴿ Saklı inciler misali. ﴾23﴿ Yaptıklarının karşılığı olarak. ﴾24﴿ Orada ne boş bir söz işitirler ne de günaha sokacak bir şey. ﴾25﴿ Sadece şu söz: “Size esenlikler, size mutluluklar!” ﴾26﴿ Amel defteri sağından verilenler; ne mutlu o sağından verilenlere! ﴾27﴿ Onlar dalbastı kiraz ve meyve yüklü muz ağaçları arasında; ﴾28-29﴿ Kesintisiz gölgeler altında; ﴾30﴿ Çağlayanların kenarında; ﴾31﴿ Bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan bol meyveler arasında; ﴾32-33﴿ Kabartılmış döşekler üzerinde (olacaklar). ﴾34﴿ Şüphesiz biz onları (eşlerini) yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır. ﴾35﴿ Onları bâkire, eşlerine sevgiyle bağlı ve yaşıt kılmışızdır. ﴾36-37﴿ Bütün bunlar, hakkın ve erdemin yanında olanlar içindir. ﴾38﴿ Onların bir kısmı öncekilerdendir; ﴾39﴿ Bir kısmı da sonrakilerdendir. ﴾40﴿ Amel defteri solundan verilenler; ne bedbaht o solundan verilenler! ﴾41﴿ İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler. ﴾42﴿ Serin ve rahatlatıcı olmayan, kapkara bir duman gölgesindedirler. ﴾43-44﴿ Çünkü daha önce onlar hazlarına tutsak olmuşlardı. ﴾45﴿ O büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı. ﴾46﴿ Şöyle diyorlardı: “Sahi biz, ölüp de toprak ve kemik yığını haline gelmişken yeniden mi diriltilecekmişiz? ﴾47﴿ Üstelik gelip geçmiş atalarımız da mı?” ﴾48﴿ De ki: “Hem öncekiler hem sonrakiler; ﴾49﴿ Bilinen bir günün belirlenmiş bir vaktinde mutlaka bir araya getirilecekler!” ﴾50﴿ Sonra siz ey yoldan sapmış inkârcılar! ﴾51﴿ Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. ﴾52﴿ Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. ﴾53﴿ Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. ﴾54﴿ Hem de susamış develerin suya kanmaz içişleriyle. ﴾55﴿ İşte hesap gününde onların ağırlanması böyle olacak! ﴾56﴿ Sizi biz yarattık; artık inansanıza! ﴾57﴿ Akıttığınız meniyi düşündünüz mü? ﴾58﴿ Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa biz miyiz yaratan? ﴾59﴿ Aranızda ölümü biz takdir ettik; sizi benzerlerinizle değiştirmemiz ve bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi yeniden var etmemiz hususunda bizim önümüze asla geçilemez. ﴾60-61﴿ Hiç kuşkusuz ilk yaratılışınızı biliyorsunuz; düşünüp ibret alsanıza! ﴾62﴿ Ektiğiniz tohumu düşündünüz mü? ﴾63﴿ Onu siz mi bitiriyorsunuz yoksa biz miyiz bitiren? ﴾64﴿ Dileseydik onu kuru bir çöpe çevirirdik de şaşırır kalırdınız: ﴾65﴿ “Doğrusu çok zarara uğradık! ﴾66﴿ Daha doğrusu büsbütün mahrum kaldık” (derdiniz). ﴾67﴿ İçtiğiniz suyu düşündünüz mü? ﴾68﴿ Onu buluttan siz mi indirdiniz yoksa biz miyiz indiren? ﴾69﴿ Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz? ﴾70﴿ Tutuşturmakta olduğunuz ateşi düşündünüz mü? ﴾71﴿ Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratan biz miyiz? ﴾72﴿ Biz onu çöl yolcularına ve açlık çekenlere bir işaret ve nimet kıldık. ﴾73﴿ Öyleyse ulu rabbinin ismini tesbih et. ﴾74﴿ Bakın! Yıldızların yerlerine yemin ederim, ﴾75﴿ Ki bilseniz, bu gerçekten pek büyük bir yemindir. ﴾76﴿ Kuşkusuz o, değeri çok yüce Kur’an’dır. ﴾77﴿ (Aslı) korunmuş bir kitaptadır. ﴾78﴿ Ona ancak tertemiz olanlar (melekler) dokunabilir. ﴾79﴿ O, âlemlerin rabbinden indirilmiştir. ﴾80﴿ Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz? ﴾81﴿ Size verilen rızka yalanlamayla mı karşılık veriyorsunuz? ﴾82﴿ Ama can boğaza gelip dayandığında; ﴾83﴿ İşte o zaman siz (çaresiz) bakar durursunuz. ﴾84﴿ Biz ona sizden yakınız, fakat göremezsiniz. ﴾85﴿ Madem ki kimsenin hâkimiyeti altında değilmişsiniz; ﴾86﴿ Haydi onu (hayatı) geri döndürün, sözünüzde doğruysanız! ﴾87﴿ Şayet o, Allah’a yakın olanlardan ise; ﴾88﴿ Ona huzur, güzel nasip ve nimetlerle dolu cennet vardır. ﴾89﴿ Eğer amel defteri sağından verilenlerden ise, (ona şöyle denir:) “Selâm sana ey hakkın ve erdemin yanında olmuş kişi!” ﴾90-91﴿ Ama yoldan sapmış inkârcılardan ise; ﴾92﴿ Onu da kaynar sudan bir ziyafet ve atılacağı cehennem ateşi beklemektedir! ﴾93-94﴿ Şüphesiz bu kesin gerçeğin ta kendisidir. ﴾95﴿ Öyleyse ulu rabbinin ismini tesbih et. ﴾96﴿

 57-1

Hadîd Sûresi 

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Göklerde ve yerde bulunanlar Allah’ı tesbih etmektedir. O üstündür, her yaptığında hikmet vardır. ﴾1﴿ Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur. Hem hayat verir hem öldürür. O’nun her şeye gücü yeter. ﴾2﴿ O, evvel ve âhir, zâhir ve bâtındır. O her şeyi bilir. ﴾3﴿

Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden O’dur. Toprağa giren ve ondan çıkan, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir. ﴾4﴿ Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur ve bütün işlerin dönüp varacağı merci ancak Allah’tır. ﴾5﴿ Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O kalplerde olanı çok iyi bilir. ﴾6﴿ Allah’a ve resulüne iman edin; O’nun size emanet olarak verdiklerinden, başkaları için de harcayın. İçinizden iman edip böyle harcamada bulunanlara büyük mükâfat vardır. ﴾7﴿ Peygamber rabbinize iman etmeniz için çağrıda bulunup dururken, O da sizden kesin söz almışken -bir şeye inanmaktaysanız- ne diye O’na iman etmezsiniz? ﴾8﴿ Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Kuşkusuz Allah size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. ﴾9﴿ Göklerin ve yerin tamamı zaten Allah’a ait olduğu halde ne diye hâlâ Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? İçinizden fetihten önce harcayan ve savaşanlar ötekilerle bir değildir. Onların derecesi, daha sonra harcayan ve savaşanlardan üstündür. Bununla birlikte Allah her birine en güzel olanı vaad etmiştir. Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır. ﴾10﴿ Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah bunu fazlasıyla öder. Ayrıca ona pek değerli bir ödül de vardır. ﴾11﴿ O gün mümin erkeklerin ve mümin kadınların ışıklarının önlerini ve çevrelerini aydınlattığını görürsün. “Bugün size müjde var; altından ırmaklar akan cennetlerde ebedî kalacaksınız” (denir). İşte en büyük murada ermek budur. ﴾12﴿ O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar iman edenlere şöyle diyecekler: “Bizi bekleyin de yetişip nurunuzdan bir parça alalım.” Şöyle denecek: “Geriye dönün de başka bir nur arayın!” Ve hemen aralarına kapısı da olan bir duvar çekilir; duvarın iç tarafında rahmet, kendilerine bakan dış tarafında ise azap vardır. ﴾13﴿ Münafıklar onlara, “Sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Onlar, “Evet öyleydi” derler, ama siz başınızı belâya kendiniz soktunuz, fırsat kolladınız, hep şüphe içinde oldunuz ve Allah’ın emri gelip çatıncaya kadar geleceğe yönelik kuruntularınız sizi oyaladı; bundan ötürü o aldatan (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırıp durdu. ﴾14﴿ Bugün artık ne sizden ne de açıkça inkâr edenlerden bir fidye kabul edilir. Varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Ne kötü bir gidiş! ﴾15﴿ İman edenlerin, Allah’ı anmak ve vahyedilen gerçeği düşünmekten dolayı kalplerinin heyecanla ürperme zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilmiş ve üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu yoldan çıkmışlardır. ﴾16﴿ Bilin ki Allah, ölmüş toprağa yeniden hayat verir. Şüphesiz biz, düşünesiniz diye delilleri bir bir açıklamışızdır. ﴾17﴿ Karşılıksız yardım eden erkeklere, karşılıksız yardım eden kadınlara ve Allah’a (O’nun muhtaç kullarına) güzel bir ödünç verenlere bu fazlasıyla ödenecektir. Ayrıca onlara pek değerli bir ödül de vardır. ﴾18﴿ Allah’a ve peygamberlerine (böyle) iman edenler var ya, işte onlar rableri katında sıddıklar ve şehidler mertebesindedirler. Mükâfatları ve nurları (âhirette) onları beklemektedir. İnkâr edip âyetlerimizi yalan sayanlar ise cehennemliktirler. ﴾19﴿ Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir. ﴾20﴿ Genişliği gökle yerin genişliği gibi olup Allah’a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış bulunan cennete ve rabbinizin bağışlamasına erişebilmek için yarışın. Bu, Allah’ın lutfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lutuf sahibidir. ﴾21﴿ Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu Allah’a göre kolaydır. ﴾22﴿ Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz ve O’nun size verdikleriyle şımarmayasınız diye (böyle yapmıştır). Allah kendini beğenen, böbürlenen hiç kimseyi sevmez. ﴾23﴿ Onlar kendileri cimrilik yaptıkları gibi insanlara da cimrilik telkin ederler. Kim yüz çevirirse bilsin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O her türlü övgüye lâyıktır. ﴾24﴿ Andolsun biz peygamberlerimizi açık kanıtlarla gönderdik, beraberlerinde kitap ve adalet terazisini de indirdik ki insanlar hakkaniyete uygun davransınlar. Bir de demiri indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için yararlar vardır. Böylece Allah, görmeden iman ederek kendisine ve peygamberlerine yardım edecekleri ortaya çıkaracaktır. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür. ﴾25﴿ Andolsun Nûh’u ve İbrâhim’i elçi olarak gönderdik, onların soyundan gelenlere de peygamberlik ve kitap verdik. Onlardan doğru yolu bulanlar olduğu gibi birçoğu da yoldan çıkmış kimselerdir. ﴾26﴿ Sonra onların izinden peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu Îsâ’yı da gönderdik, ona İncil’i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettikleri ruhbanlığa gelince, biz onlara bunu emretmemiştik; sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışlardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardır. ﴾27﴿ Ey iman edenler! Allah’a saygısızlıktan sakının ve resulüne iman edin ki size rahmetinden iki kat versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur lutfetsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. ﴾28﴿ Böylece Ehl-i kitap’tan olanlar, Allah’ın lütfu üzerinde hiçbir güçlerinin bulunmadığını ve bütün lütfun Allah’ın elinde olup onu dilediğine verdiğini bilsinler. Allah büyük lutuf sahibidir. ﴾29﴿

58

Mücâdele Sûresi 

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a yakınan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin karşılıklı konuşmanızı işitiyordu. Çünkü Allah her şeyi işitmekte ve görmektedir. ﴾1﴿ İçinizden karılarına zıhâr yapanların karıları asla onların anaları değildir. Onların anaları sadece, kendilerini doğuran kadınlardır. Gerçek şu ki, onlar çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah affedicidir, bağışlayıcıdır. ﴾2﴿ Karılarına zıhâr yapıp da sonra dediklerinden dönenlerin, onlarla temas etmeden önce bir köle âzat etmeleri gerekir. Size öğütlenen işte budur. Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır. ﴾3﴿ Buna imkân bulamayan, temastan önce peş peşe iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur. Bu, Allah’a ve resulüne imanınızı göstermeniz içindir. İşte bunlar Allah’ın koyduğu kurallarıdır. Kâfirleri elem veren bir azap beklemektedir. ﴾4﴿ Allah’a ve resulüne karşı gelenler, daha öncekilerin aşağılandığı gibi aşağılanacaklardır. Halbuki biz apaçık âyetler indirmiştik. Ve kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır. ﴾5﴿ O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yapıp ettiklerini kendilerine haber verecektir. Allah bunları bir bir saymış, onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye tanıktır. ﴾6﴿ Farkında değil misin, Allah göklerde olanı da yerde olanı bilmektedir! Gizli gizli konuşan üç kişi yoktur ki dördüncüleri O olmasın; beş kişi yoktur ki altıncıları O olmasın. Bundan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka Allah onların yanındadır; nihayet kıyamet günü onlara yapıp ettiklerini bildirecektir. Çünkü Allah her şeyi bilmektedir. ﴾7﴿ Gizli konuşmaktan menedilen o kimseleri görmüyor musun, yine dönüp yasaklandıkları şeyi yapıyorlar; günah işleme, haksızlık etme ve peygambere karşı gelme hususunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde de Allah’ın seni selâmlamadığı bir biçimde selâm veriyorlar. Üstelik birbirlerine, “Allah bizi bu söylediklerimizden dolayı cezalandırsa ya!” diyorlar. Cehennem onlara yeter; işte oraya girecekler; ne kötü bir sondur o! ﴾8﴿ Ey iman edenler! Aranızda gizli konuştuğunuz zaman, günah işleme, haksızlık etme ve peygambere karşı gelme hususunda fısıldaşmayın; iyilik ve takvâ hakkında konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah’a saygısızlık etmekten sakının. ﴾9﴿ (O tür) gizli konuşmalar ancak şeytandandır. Bu müminleri üzmek içindir. Oysa o, Allah’ın izni olmadıkça onlara hiçbir zarar veremez. Müminler ancak ve ancak Allah’a güvenip dayansınlar. ﴾10﴿ Ey iman edenler! Size, bulunduğunuz toplantılarda “Yer açın” dendiğinde yer açın ki Allah da size genişlik versin. “Davranıp kalkın” dendiğinde de kalkın ki Allah içinizden (gerçekten) iman etmiş olanları ve ilim sahibi olanları yüksek derecelere çıkarsın. Yapıp ettiklerinizden Allah tamamen haberdardır. ﴾11﴿ Ey iman edenler! Peygamberle özel görüşme yapmak istediğiniz zaman, bu görüşmenizden önce bir sadaka verin. Sizin için en iyi ve en nezih davranış budur. Şayet bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. ﴾12﴿ Özel görüşme yapmadan önce sadaka verecek olmanızdan dolayı (ya veremezsek diye) korkuya mı kapıldınız? Madem bunu yapamadınız ve Allah da sizi bağışladı, o halde namazı özenle kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır. ﴾13﴿ Allah’ın gazabına uğramış bir toplulukla iş birliği yapanları görüyorsun değil mi? Bunlar ne sizdendir ne onlardan. Bile bile yalan yere yemin de ederler. ﴾14﴿ Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Onların yapmakta oldukları gerçekten ne kötüdür! ﴾15﴿ Onlar yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah yolundan saptırdılar. Bu sebeple onlara küçük düşürücü bir azap vardır. ﴾16﴿ Malları da evlâtları da Allah katında kendilerine hiçbir yarar sağlamayacak. Onlar cehennemliktir; orada ebedî olarak kalacaklar. ﴾17﴿ O gün Allah onların hepsini diriltecek; (dünyada) size yemin ettikleri gibi -işe yarar bir şey yaptıklarını sanarak- O’na da yemin edecekler. Bilin ki onlar yalancıların ta kendileridir. ﴾18﴿ Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki kaybedecek olanlar da şeytanın ­yandaşlarıdır! ﴾19﴿ Allah’a ve peygamberine düşmanca davrananlar, işte onlar en büyük zillete uğrayanlar arasında olacaklar! ﴾20﴿ Allah “Elbette ben ve elçilerim üstün geleceğim.” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür. ﴾21﴿ Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir topluluğun, Allah’a ve peygamberine düşmanlık eden kimselere -babaları, oğulları, kardeşleri yahut diğer akrabaları da olsa- sevgiyle bağlandıklarını göremezsin. İşte Allah bu müminlerin kalplerine imanı nakşetmiş ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları -orada ebedî kalmak üzere- altından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’tan yanadırlar; iyi bilinmeli ki kurtuluşa erecek olanlar da Allah’tan yana olanlardır! ﴾22﴿

59

Haşr Sûresi

Kur’an Türkçe Hatim 22 Kur’an Türkçe Hatim 22

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

 Göklerde bulunanlar da yerde bulunanlar da Allah’ı tesbih etmektedir. O üstündür, hikmet sahibidir. ﴾1﴿ Ehl-i kitap’tan inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarına ihtimal vermemiştiniz. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’a karşı koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın azabı hiç beklemedikleri bir yerden geliverdi; Allah yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle yıkıyorlardı. O halde ibret alın, ey akıl sahipleri! ﴾2﴿ Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, onları bu dünyada yine mutlaka (başka şekilde) cezalandıracaktı. Âhirette ise onları cehennem azabı beklemektedir. ﴾3﴿ Bu, onların Allah ve resulüne karşı gelmelerinden dolayıdır. Kim Allah’a karşı cephe alırsa bilmeli ki Allah cezalandırmada çok çetindir. ﴾4﴿ Herhangi bir hurma ağacını kesmeniz de kökleri üzerinde ayakta bırakmanız da Allah’ın izniyledir ve bu, yoldan çıkmışların burunlarını sürtmesi içindir. ﴾5﴿ Allah’ın onlardan alıp resulüne fey‘ olarak verdikleri için siz at veya deve koşturmuş değilsiniz. Ama Allah elçilerini dilediği kimselere üstün kılar. Allah her şeye kadirdir. ﴾6﴿ Allah’ın (başka) beldeler halkından alıp resulüne fey‘ olarak verdikleri, Allah’a, peygambere, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir; (servet) içinizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir şey olmasın diye böyle hükmedilmiştir. Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. Allah’a karşı saygısızlık etmekten sakının. Kuşkusuz Allah cezalandırmada çok çetindir. ﴾7﴿ (Bu gelirler) Allah’ın lutuf ve rızâsının peşine düşerek Allah’a ve resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan yoksul muhacirlerin hakkıdır. İşte onlar dosdoğru kimselerdir. ﴾8﴿ Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır. ﴾9﴿ Bunların ardından gelenler de “Ey rabbimiz” derler, “Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin.” ﴾10﴿ Şu münafıklık edenleri görüyor musun? Ehl-i kitap’tan inkârcı yandaşlarına, “Şayet siz çıkarılacak olursanız, bilin ki biz de sizinle beraber çıkarız, sizin hakkınızda (aleyhinizde) kimseye asla itaat etmeyiz. Eğer size savaş açılırsa muhakkak yardımınıza koşarız” diyorlar. Allah şahittir ki onlar düpedüz yalancıdırlar. ﴾11﴿ Oysa çıkarılsalar asla onlarla beraber çıkmazlar, onlara savaş açılsa asla yardımlarına koşmazlar; yardım etmeye kalksalar da, muhakkak arkalarını dönüp kaçarlar. Ve sonunda onlar yardımsız kalırlar. ﴾12﴿ Şu bir gerçek ki, yüreklerinde size karşı duydukları korku Allah’a karşı duyduklarından daha şiddetlidir. Çünkü onlar anlayışı kıt bir topluluktur! ﴾13﴿ Onların topu birden sizinle, ancak müstahkem yerlerde ve siperler ardında olduklarında savaşırlar. Kendi aralarındaki gerginlik ve çatışma şiddetlidir: Sen onları birlik içinde sanırsın, oysa kalpleri dağınıktır. Çünkü onlar aklını iyi kullanamayan kimselerdir. ﴾14﴿ Kendilerinden az öncekilerin durumu gibi: Onlar yaptıklarının cezasını tatmışlardı ve onları elem veren bir azap beklemektedir. ﴾15﴿ Tıpkı şeytanın durumu gibi: Hani o insana “İnkâr et” der; o inkâr edince de, “Bilesin ki benim seninle ilgim yok, ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” der. ﴾16﴿ Ama ikisinin de âkıbeti, içinde ebedî kalacakları ateşe girmek olacaktır! İşte zalimlerin cezası budur! ﴾17﴿ Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın! (Evet) Allah’a itaatsizlikten sakının; şüphesiz Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır. ﴾18﴿ Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır. ﴾19﴿ Cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Muratlarına erecek olanlar ancak cennetliklerdir. ﴾20﴿ Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, onu Allah korkusundan titremiş ve paramparça olmuş görürdün. İşte bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz. ﴾21﴿ O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır; duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni de bilir. O rahmândır, rahîmdir. ﴾22﴿ O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır; egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir, güven sağlayan ve kendisine güvenilendir, görüp gözeten ve yönetendir, üstündür, iradesine sınır yoktur, büyüklükte eşi olmayandır. Allah onların yakıştırdıkları ortaklardan tamamıyla münezzehtir. ﴾23﴿ O, takdir ettiği gibi yaratan, canlıları örneği olmadan var eden, biçim ve özellik veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerdekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler. O üstündür, hikmet sahibidir. ﴾24﴿

60

Mümtehine Sûresi 

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Ey iman edenler! Eğer benim yolumda cihad etmek ve hoşnutluğumu kazanmak üzere yola çıkmışsanız, benim de düşmanım sizin de düşmanınız olan kimseleri kendilerine sevgi göstererek dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmektedirler; üstelik rabbiniz Allah’a iman ettiniz diye peygamberi ve sizi (yurdunuzdan) çıkarıyorlar. Ben sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da bildiğim halde onlara gizliden gizliye sevgi besliyorsunuz. İçinizden kim bunu yaparsa bilsin ki doğru yoldan sapmıştır. ﴾1﴿ Onlar sizi bir yakalasalar size düşmanca davranırlar, elleriyle ve dilleriyle size kötülük etmeye çalışırlar ve isterler ki sizler de hakkı inkâr edesiniz. ﴾2﴿ Kıyamet gününde yakınlarınız da çocuklarınız da size asla fayda vermeyecek. Allah aranızda hükmünü verecek. Yapıp ettiklerinizi Allah görmektedir. ﴾3﴿ İbrâhim’de ve ona uyanlarda size güzel bir örneklik vardır; onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Bilin ki bizim sizinle ve Allah’ı bırakıp da taptıklarınızla bir ilişiğimiz yoktur. Sizi (ve değerlerinizi) reddediyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz bir tek Allah’a iman edinceye kadar sürüp gidecek bir düşmanlık ve nefret açıkça ortaya çıkmıştır. Ancak İbrâhim’in, babasına “Hiç şüphen olmasın bağışlanman için dua edeceğim, ama Allah’tan sana geleceklere karşı yapabileceğim bir şey de yoktur” demesi başka. Rabbimiz! Sadece sana dayanıp güvendik, sana yöneldik; dönüş de ancak sanadır. ﴾4﴿ Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için bir sınama konusu yapma. Bizi bağışla ey rabbimiz! Çünkü kudret ve hikmet sahibi olan sensin. ﴾5﴿ Şüphe yok ki, içinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar için onlarda güzel bir örneklik vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü hamde lâyıktır. ﴾6﴿ Belki de Allah sizinle onlardan düşmanınız olan kimseler arasında (karşılıklı) bir dostluk meydana getirecektir. Allah kādirdir. Allah bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. ﴾7﴿ Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever. ﴾8﴿ Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir. ﴾9﴿ Ey iman edenler! Mümin kadınlar göç ederek size geldiklerinde -onların imanlarını Allah daha iyi bilmekle beraber- siz onları sınayın. Eğer mümin olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere iade etmeyin. Bunlar onlara helâl değildir, onlar da bunlara helâl olmaz. Onlara (kocalarına) harcadıklarını (mehirleri) geri veriniz. Mehirlerini ödediğiniz takdirde bu kadınlarla evlenmenizde sakınca yoktur. Kâfir kadınları nikâhınız altında tutmayın. Siz harcadığınızı (verdiğiniz mehri) isteyin, onlar da harcadıklarını istesinler. Allah’ın hükmü işte budur. Aranızda hükmünü böyle veriyor. Allah hakkıyla bilmektedir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾10﴿ Şayet eşlerinizden biri kâfirlere kaçar, böylece (tazminat ödemek için) sıra size gelmiş olursa, eşleri gitmiş olanlara harcadıklarına denk bir şey verin. İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının. ﴾11﴿ Ey Peygamber! Mümin kadınlar Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacakları, hırsızlık yapmayacakları, zina etmeyecekleri, çocuklarını öldürmeyecekleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmeyecekleri, dine ve akla uygun hiçbir konuda sana karşı gelmeyecekleri hususunda sana biat etmeye geldiklerinde onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Kuşkusuz Allah bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. ﴾12﴿ Ey iman edenler! Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinmeyin. Onlar, inkârcıların kabirlerdekilerden ümit kestikleri gibi âhiretten ümit kesmişlerdir. ﴾13﴿

61

Saff Sûresi 

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Göklerde bulunanlar da yerde bulunanlar da Allah’ı tesbih etmektedir. O azîzdir, hakîmdir. ﴾1﴿ Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? ﴾2﴿ Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır. ﴾3﴿ Bilin ki Allah kendi yolunda sağlam örülmüş bir duvar gibi kenetlenmiş saflar halinde çarpışanları sever. ﴾4﴿ Hani Mûsâ kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Size Allah tarafından gönderilmiş elçi olduğumu gayet iyi bildiğiniz halde ne diye beni üzüyorsunuz?” Onlar eğrilik yapınca Allah da kalplerini eğriltti. Allah günaha saplananları doğruya eriştirmez. ﴾5﴿ Meryem oğlu Îsâ da şöyle demişti: “Ey İsrâiloğulları! Bilin ki benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve benden sonra gelecek Ahmed isimli elçiyi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş elçiyim.” Ama o (Ahmed) kendilerine apaçık kanıtlarla gelince, “Bu (kanıtlar) besbelli bir büyü!” ­dediler. ﴾6﴿ Yalnız Allah’a teslim olmaya çağırılıp dururken Allah hakkında asılsız şeyler yakıştırmaya çalışandan daha büyük haksızlığı kim yapabilir? Allah zalimlere hidayet nasip etmez. ﴾7﴿ İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacak! ﴾8﴿ Müşrikler istemese de, bütün dinlerin üzerindeki yerini alsın diye resulünü, doğru yol rehberi ve hak din ile gönderen O’dur. ﴾9﴿ Ey iman edenler! Sizi, elem verici azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? ﴾10﴿ Allah’a ve resulüne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. ﴾11﴿ O sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, adn cennetleri içindeki güzel köşklere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. ﴾12﴿ Hoşunuza gidecek bir şey daha var: Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi müminleri müjdele. ﴾13﴿ Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu Îsâ da havârilerine, “Allah’a giden yolda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?” diye sorduğunda havâriler, “Allah’ın yardımcıları biziz” demişlerdi. Sonra İsrâiloğulları’ndan bir kısmı iman etmiş, diğer bir kısmı da inkâr etmişti. Biz inananları düşmanlarına karşı destekledik, böylece üstün geldiler. ﴾14﴿

Devam Edecek