MARASPOSTA.COM
Bazı vakitlerde bir kısım ibadetlerin yapılması yasaklanmıştır. Bu vakitlere kerâhet vakitleri denilir. Ukbe b. Âmir el-Cühenî’den şöyle nakledilmiştir: “Resûlullah (s.a.s.) bize üç vakitte namaz kılmayı veya ölülerimizi defnetmeyi yasakladı: Güneşin doğmasından itibaren (bir veya iki mızrak boyu) yükselmesine kadar, güneşin gökyüzünde tam dik oluşundan (batıya) yönelmesine kadar ve güneşin sararmasından itibaren batmasına kadar.” (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 293 [831]; bkz. Ebû Dâvûd, Tatavvu‘, 10 [1277]; Cenâiz, 55 [3192]).
Güneş doğarken ve tam tepede iken namaz kılınamaz. Güneşin batmasından önceki kerâhet vaktinde, sadece o günün ikindi namazının farzı kılınabilir. Fakat mazeretsiz olarak ikindi namazını bu vakte kadar geciktirmek mekruhtur.
Bu vakitlerin başlama ve bitiş zamanları mutedil bölgeler itibarıyla şöyledir:
• Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar,
• Güneşin, tam tepede bulunduğu vakit (Öğle vaktinin girmesine yaklaşık 10 dakika kalmasından öğle vaktinin girmesine kadar),
• Güneş batmazdan önce, gözleri kamaştırmaz hâle gelmesinden, batmasına kadar olan vakit (Güneşin batmasına 40-50 dakika kalmasından itibaren akşam namazı vakti girinceye kadar olan zaman) (Merğinânî, el-Hidâye, 1/42).
Bu sayılan kerâhet vakitlerinde kaza namazı, vitir gibi vacip namaz kılınamadığı gibi kerâhet vaktinden önce hazırlanmış bulunan cenazenin namazı da kılınamaz. Bu vakitlerde hazırlanmış cenazenin namazı ise kılınabilir. Daha önce okunmuş bir secde âyetinden dolayı “tilâvet secdesi” yapılamaz. Ancak kerâhet vaktinde okunan secde âyetinin secdesi, daha sonraya bırakmak efdal olsa da bu vakitte yapılabilir.
Bunların dışında şu vakitlerde de sadece nâfile namaz kılmak mekruhtur:
• Sabah namazının sünneti hariç olmak üzere imsak vakti girdikten sonra, güneş doğuncaya kadar olan sürede,
• İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar olan sürede,
• Akşam namazı vakti girdiğinde farz kılınmadan önce,
• Cuma günü hatibin minbere çıkmasından sonra (Merğinânî, el-Hidâye, 1/269-271).
Ebû Saîd el-Hudrî’den şöyle nakledilmiştir: “Resûlullah’ı (s.a.s.) şöyle derken işittim: Sabah (namazı kılındık)tan sonra, güneş yükselinceye kadar başka namaz yoktur. İkindi (namazın)dan sonra, güneş batıncaya kadar başka namaz yoktur.” (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 31 [586]; Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 288 [827]).
Şâfiî mezhebine göre ise güneşin doğuşu, tam tepede oluşu ve batışı zamanında sadece nâfile namaz kılmak mekruhtur. Ancak bu vakitlerde farz namazlar, kaza namazları, revâtib sünnetler, tahiyyetü’l-mescid gibi sebepli namazlar kılınabilir. Ayrıca ikindiden sonra güneşin sararasından batışına kadar nâfile namaz kılmak tenzihen mekruhtur (Nevevî, Ravda, 1/192).
Din İşleri Yüksek Kurulu 12.07.2017
KERÂHAT VAKİTLERİNDE NAMAZ KILMANIN YASAK OLMASININ SEBEBİ VE HİKMETİ NEDİR?
Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman diliminde, güneş tam tepe noktasındayken ve güneşin batma zamanında namaz kılmak hadislerde yasaklanmıştır. Bu vakitlere kerâhet vakitleri denilir. Ukbe b. Âmir el-Cühenî’den şöyle nakledilmiştir: “Resûlullah (s.a.s.) bize üç vakitte namaz kılmayı veya ölülerimizi defnetmeyi yasakladı: Güneşin doğmasından itibaren (bir veya iki mızrak boyu) yükselmesine kadar, güneşin gökyüzünde tam dik oluşundan (batıya) yönelmesine kadar ve güneşin sararmasından itibaren batmasına kadar.” (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 293 [831]; bkz. Ebû Dâvûd, Tatavvu‘, 10 [1277]; Cenâiz, 55 [3192]).
İslâm, Allah’tan başkasına ibadet etmeyi ya da bunu çağrıştıracak bütün tutum ve davranışları yasaklar. Belli vakitlerde namaz kılınmasının yasak veya mekruh olması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Zira güneşin tam doğuş, tam tepe noktasında ve tam batış hâlinde olduğu zamanlar mecusilerin ibadet vakitleridir. Bu vakitlerde namaz kılmanın yasaklanması veya kısıtlanması, ateşperestlerin ibadet vakitleri ile çakışarak Müslümanların onlara benzememesi amacıyladır. Böylece Müslümanlarda kimlik ve ibadet bilincinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca bu vakitlerin, namazın kemâl anlamda edasına engel bir özelliğinin olduğu da belirtilmiştir (bkz. Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 294 [832]; Ebû Dâvûd, Tatavvu‘, 10 [1276-1277]).
Din İşleri Yüksek Kurulu 12.07.2017
KAYNAK: https://kurul.diyanet.gov.tr/