Dünyada düzen koyucular ile düzene konulanların mücadelesi
Dünyada bir tarafta düzen koyucular diğer bir tarafta da düzene konulanlar vardır. Dünya yahükmedenbazı zalimler,kendilerinden zayıf olanlara karşı;savaşlar, iç karışıklıklar, suikastlar, saldırılar, işgaller ve katliamlar düzenlerler.
Tekebbür edasıyla;ekonomik ve siyasi ambargolar koyarak sömürürler. Kan dökerler. Kaba kuvvet uygularlar.İstediklerini, çok sert ve zalimane bir şekilde cezalandırırlar. Bazen; bu zalimlerin buyruğunun dışına çıkan, kafa tutan, haksızlıklarınadirenen veya başkaldıranlar bunu hayatları ile öderler.Bunlardan biriside Kral Faysal dır.Kral Faysal denildiğinde akla ilk gelen o unutulmaz Kudüs konuşmasıdır:
Kardeşlerim! Neden bekliyoruz?
Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz?
Nerededir ki dünyanın vicdanı?
Mukaddes Kudüs'ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor.
Neden korkuyoruz?
Ölümden mi korkuyoruz?
Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı?
Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve İslami uyanıştır.
Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir çağrımız.
Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız.
Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah'a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah'a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.
14 Şubat 1945 tarihinde Suudiler, ülkelerindeki petrol imtiyazını elde ettiklerinde ABD'nin tek talebi bu gücü siyasi bir silah olarak kullanmamalarıydı.
Suud Kraliyeti bu talebi kabul etmiş ve onların da buna karşılık bir şartı olduğunu söylemişti: ABD, Filistin'de bir Siyonist devletin kurulmasını desteklemeyecekti.
ABD, siyaseti uzun vadeli planlarının arasında bölgede bir Siyonist devletin çıkarlarına fazlasıyla hizmet edeceğinin farkındaydı.
Buna karşılık: Petrolİhracat Eden Devletler Teşkilatı; Suudi Arabistan’ın öncülüğünde İsrail’edestek veren ülkelere, petrol ambargosu uygulama kararı aldı.
Krizi çözmek için harekete geçen ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal ile görüşmesini şu sözlerle nakletmişti:
Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona, uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazır olduğumuzu söyledim. Kral gülümsemedi ve kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ'da iki rekât namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?
ABD bunun üzerine Suudları silahlı operasyonla tehdit etti.
Eğer ki bu karardan vazgeçmezlerse bölgedeki tüm petrol kuyularını bombalayacağını açıkça Suudi Arabistan yönetimine iletti.
Kral Faysal ise petrol kuyularına Suudlardan çok Batılıların ihtiyacı olduğunu ve bunun altı boş tehditler olduğunun farkındaydı.
Kral Faysal'ın bu tehditlere verdiği cevap da manidardı:
Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.
Suud Sarayı bu meseleler ile meşgul olurken kralın yeğeni Faysal bin Musad, ABD'den yeni dönmüştü.
Kral, sarayında Arap diplomatlara bir davet vermiş ve yeğeni de bu yemekli organizasyona katılmıştı.
Musad, amcasına yaklaştı ve karşısına geçti. Kral Faysal, Arap adetlerince başını öpmesi için yeğenine doğru eğildi.
Katil ise bu fırsattan istifade amcasının başına iki el ateş etti.
Kral Faysal kulağı ve çenesinden ağır bir biçimde yaralandı.
Korumalar katili hemen yakalasa da kralın durumu son derece ağırdı.
Hastaneye kaldırıldığında son sözleri yeğenine kıssas uygulanmamasıydı.
Lakin halk öylesine öfkeliydi ki kralın bu vasiyeti görmezden gelinecek ve katil Musad öldürülecekti.
Günümüz dünyasında her gecen gün birbirleri ilerestleşen ve zıtlaşan ülkeler vardır. Her zaman olduğu gibi bu günde bir tarafta ABD ekseninde batı bloku diğer tarafta Türkiye bulunmaktadır. Gazzesavaşı iki kutuplu dünyanın fiilen oluştuğu bloklaşmayı dehadaGünyüzü’neçıkartmaktadır. Yüz yıla dayanan, ABD ve onun ekseninde oluşan İsrail yanlısı blokun karşısında, yeni oluşan ve tavır koyan Türkiye var.İki blokukarşılaştırdığımızda, bir tarafta: Dünyayı hükmü altına almış, istediğini yaptıran, yeryüzünde kan ve gözyaşından başka bir şey oluşturmayan, zalimin yanında olup, mazluma sürekli, zulmeden bir topluluk vardır.Bu topluluk kendine yeni stratejiler seçmiştir.Ülkelerinistikrarsızlaşması için içlerinde ne kadar sıkıntılar varsa onu kaşımaktadırlar. Bu düzenin sahipleri, taraflara silah verip bir birlerini öldürtmektedir. Öldürttükçe ’de yaraları derinleştirenbu yapının sahipleri hedeflerineulaşmış demektir. Bunlar, oluşturduklarıproblemleri kendi elleri ile çözmek yerine, sadece silah ve mühimmat vererek geriden seyretmektedirler. Silah satarak ülkeleri sömüren bir düzenesahiptirler.
Diğer tarafta, Tamameninsancıl amaçlarla: İnsanlar ölmesin, kan dökülmesin, barış ve sulh olsun, adalet yerini bulsun diye çalışan, yalnız, yeterli gücü, sermayesi ve silahı olmayan, mazlumların yanında duran, her türlü insani yardımı devlet ve millet olarak ortaya koyan, Dünya beşten büyüktür diyen, sahipsiz Dünya milletlerinin sesi olan, mazlum coğrafyalara uzanmaya çalışan, gönül coğrafyalarına destek olan, Allah bize yeter, o ne güzel bir yardımcı, ne güzel bir dost diyen, dikkatli, kararlı,dirayetli bütün dünya milletlerinin hele hele mazlumları sesi veyardımcısı,sığınağı ve dayanağıTürkiye’miz var. Sömüren değil, yardım ve hizmet götüren, toplumların ufkunu açan, öz güvenini artıran Ülkemiz var.
Sonuç olarak: Ülkemizin gücünün,etkisinin, imajının ve kazanımlarınınkıymetini bilelim. Ümmetin dayanağı ve sığınağıTürkiye’mize sahip çıkalım.
Mustafa Saylak
İlahiyatçı yazar