ÖZGÜR KARAKAYA
Müzik, duyguları ve karakteri yansıtmaktadır. Eğer iyi müzik ise dinginlik, erdem verir insana. Sevgiyi ve neşeyi verir. İnsanın yüreğini ferahlatarak, aralarında dostluk kurarak birlik sağlar.
Arabesk müzik ise tarihsel toplumsal gerçeklere dayanmaktadır. İnsanlarımızı etkileyen sosyal kültürel bir olgudur.
TRT de yasaklanmış müzik arabesk kendine ait mekanı olmamakla birlikte dolmuşlardan minibüslere, gazinolara, evlere hayatın her alanına taşınmıştır.
Arabesk müziğin içeriğinde yaşama, sahte dostluklara, sevgiliye isyan vardır. Bununla birlikte depresyon, ümidin var olmayışı, yalvarış yakarış gibi öğeler sık sık göze çarpar.
Köyden kente göç eden kendisini dışlanmış hayallerini yıkık bulan kitleler ifade etme imkanı bulmaktadır.
İşsizliğin, yoksulluğun yanı sıra sevdiği kızla evlenemeyen gençlerin öfkesi de açığa çıkarılmaktadır: Buradaki sözlerin bazıları örneğin; “Hatasız Kul Olmaz”, “Hor Görme Garibi”, “Bir Teselli Ver”, “Batsın Bu Dünya”, “Yazıklar Olsun” şeklindedir.
Bu müzikle örgütlenip sokağa dökülüp alanlarda haykırmak değil tam tersine içindeki sesle sadece kendine isyan ve başarısız aşklar günlük dertler alıp umutsuzluğu ve başarısızlığı dile getirmektedir.
Arabesk müzik sorunların üzerinde durmaz. Bunalımın müziğidir. Sorun üzerine sorun yaratır. Fakat kişiler umutsuzluğun içersinde kendilerini bularak rahatlamaya çalışmakta fakat daha da çok acı çekmekte.
Gerçeğe karşı kaderciliği ön plana çıkarmaktadır: Arabesk, basit bir feryat ile duyguyu olabildiğince sıradanlaştırmaktadır.
Medyanın halk bunu istiyor nitelemesi yapması da arz-talep yaklaşımıdır. Bu müzik Anadolu da gerekse büyükşehirlerde yaşayan düşük sosyo-gruptan düşük gelirli aileler tarafından da benimsenmiştir.
Dinlenilmesindeki etkenlerse toplumsal sorunlar ve bireysel (aşk gibi) başarısızlıklardır.
Müziğin önemini ifade eden Aristo’nun “Bence eğitim müzikle başlamalıdır” sözünü anımsatarak yazımızı noktalayalım.