Abdullah Şanlıdağ
İletişim: [email protected]
Hz. Yusuf döneminde Mısır’daki putperest otoritenin rahip sınıfı, halkı sömürüyor, onlardan topladıkları paralarla tapınakta totem bir hayat sürüyorlardı.
Kilisenin hakimiyetindeki İspanya; yıllarca Hristiyanlık fanatizminin ilkeleriyle yönetildi. Sonraları demokrasiye geçen İspanya’da ne yazık ki kilisenin geçmişteki hataları ve zulmü sorgulanmadı. Demokrasi sonrası İspanya’da Devlet, kiliseye olan desteğini çekince, Kilise dini Hıristiyanlık güçsüz kaldı. Çocuk tacizciliği ve evlilik dışı ilişkiler, kilise müntesiplerince icra edildi, fakat toplumdan sürekli gizlendi. Kilisede hizmet veren rahip ve rahibelerin, zaman içinde gayrimeşru amelleri deşifre edildi. Özellikle Cumhuriyet sonrasında bizde neşet eden tarikatlar içerisinde de, çok olmasa da yanlış işler gözlemlendi.. Bastırılmış duygularla yetişen hoca ve şeyh unvanlı bazı kişiler, temsil ettikleri makama uygun olmayan davranış sergilediler. Yakın geçmişte çok tipik örneğini yaşadığımız ve darbe ile iyice aşikâr olan Fetö isimli örgütsel yapı da bunlardan biriydi.
Bulundukları makamı Allah’ın rızası doğrultusunda kullanmayan, tebaalarına aziz İslam’ı değil de kendi anlayışlarını deklare eden şarlatanlar yüzünden, elbette ki tüm cemaat ve tarikatlar suçlanamaz.
Lakin bunların dine verdikleri zararı da göz ardı edemeyiz. Tarikat ve cemaatlerin itibarını düşüren biz değil, o makamları süfli emelleri doğrultusunda kullanan kişilerdir.
Kilisenin baskısı yüzünden bugün İspanya halkının yüzde 27’si ateist, agnostik ve inançsızdır. Bizde de Z kuşağı diye isimlendirdiğimiz gençlik, biraz da tarikat ve cemaatlerin dine yönelik menfi algılarından dolayı deizmin kapılarını aralamak üzere.
Bugün artık bırakın seküler sınıfı, dindarların dahi din ile olan mesafelerindeki makas açılıyor. Modern kapitalist toplumlarda seküler sınıfın nüfusunda artış gözlemleniyor. Şeriatçı, İslamcı sınıfın devlete, ideolojilere ve siyasal İslam’a yönelik fikirlerinde fay hatları oluştu. İnsana, ilme ve dindar bir gençliğe yatırım yapmayı ihmal eden zamane dindarları makam ve mevki sahibi olunca değişip dönüştüler.
Bu seküler dönüşümden nasibini almayan yok. Herkes bir şekilde son 30 yılda, özellikle köyden kente geçişle birlikte kent kültürü ile tanışınca, gelenek, görenek ve dini inançlarından hızla uzaklaştı. Çocukluk dönemini 1980’lerde, gençlik ve yetişkinlik dönemini ise 90 sonrası yaşayan bizim kuşak ise moderniteye, sekülerizme karşı direniyor. Dindar kesimin çocukları, özellikle 2000 sonrası gençlik, anne ve babaları gibi düşünmüyor. Dine yönelik bakışları toptan retçi değilse de hepten kabulcü de değil. Dijital, internet bağımlısı bir kuşak var artık.
Sosyal medya ağları, çocukların aileleriyle olan bağını zayıflatıyor. Çocuklarınız üzerinde siz değil, sosyal medya hâkim.
Kısa vadede bu girdaptan çıkış gözükmüyor. Birkaç kuşak böyle gider. Devletin sopasıyla toplum üzerinde baskı kuran, onları formüle etmeye çalışan, yaşam biçimi belirleyen İspanya kilisesi iflas etti.
Geriye, tamiri mümkün olmayan şeyler bıraktı.
Neyi söylemeye çalışıyorum? İspanya örnekliğini Türkiye ile kıyaslamak gibi bir niyetim yok. Cumhuriyet dönemi yakın tarihimizde dinin sosyal, siyasi ve içtimai hayattan dışlandığı, caminin dışındaki hayatta bir otorite ve hükmünün kalmadığı gerçeği, sanırım ne demek istediğimizi açıklamaya yeter.