ABDULLAH ŞANLIDAĞ
İletişim: [email protected]
Türkiye’nin normalleşmesinden yana olanlar, CHP’nin merkez siyasete oynamasını ve iktidarla diyalog içerisinde olması gerektiğini savunuyorlar.
Ben de şahsen, nefret dilinden uzak durulması taraftarıyım. Bu anlamda CHP lideri Özgür Özel’in Cumhurbaşkanından görüşmek için randevu talep etmesini ve uzlaşmacı siyaset izlemesini onaylıyorum.
Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sarayla müzakere değil, mücadele edilir” sözünü de kesinlikle reddediyorum. 70 yıldır bu tarz siyaset CHP’ye bir şey kazandırmadı, bundan sonra da kazandırmaz.
Siyasal gücünü kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı argümana dayandıran hiçbiri siyasi hareket, uzun soluklu olamaz. CHP de bunu gördüğü için artık aklı selim siyaset tarzını benimsiyor. Şu anda Türkiye’de iki ana akım siyasi güç var. Birisi Ak Parti, diğeri de CHP.
22 yıldır iktidar olan ve hiç kaybetmeyen AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini görmezden gelemeyiz. CHP de bu gerçeği görmezden gelme şansına sahip değil. Türkiye son 20 yılda çok değişim ve dönüşüm yaşadı. Tüm partilerin sosyolojik tabanında da değişimler oldu. Dünyadaki değişim ve gelişmeler de buna paralellik arz ediyor. CHP, şu gerçeği çok iyi gördü: Azgın, sert laikçi söylemlerle hiçbir yere varılmaz. Bu ülkenin kahir ekseriyeti Müslüman ve hakim kültür de İslam›dır. İslam’ı ve dindarları dışlayarak bu ülkede iktidar olunamayacağını anlayan CHP, son yıllarda, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ile yeni bir siyaset tarzı geliştirdi. İnançlara saygı, helalleşme gibi kavramlarla hayli mesafe kat eden CHP, bunun karşılığını son yerel seçimlerde aldı. Kemalist modernleşmeci ideolojik siyaset tarzı çöktü. “Sarayla mücadele edilir” söylemi, Türkiye gerçekliğiyle asla örtüşmüyor. Karşınızda, demokratik reformculuk, Batı’ya açılım, dev yatırım ve projelerin mimarı, sosyal dayanışma politikalarını bu ülkeye hakim kılan bir Ak Parti gerçeği var.
Eğer siz Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırılması gereken gerici bir güç olarak görmeye devam ederseniz, sittin sene iktidar olamazsınız. Aynı şey Ak Parti için de geçerlidir.
Karşısındakini kendi varlığı için tehdit gören hiçbir siyasal hareket başarılı olamaz. Siyasette de rekabet ve muhalefet her daim olmalıdır. İki kutuplu bir toplum istenmiyor. İki taraf da fanatizmden uzak durmalı ve toplumu ayrıştırmamalıdır. Bu anlamda CHP, İnönü tarzı tek parti döneminin eylem ve söylemlerini bir tarafa bırakmalı, geçmişiyle tamamen yüzleşerek, yeni ufuklara doğru yelken açmalıdır. Türkiye’nin normalleşmesi ve kutuplaştırılmaması ancak bu şekilde mümkündür. Fanatizm, bağımsız seçmen profilini tetikliyor. Türkiye’nin normalleşmesini arzulayan seçmenler, iki taraflı fanatizmden uzak durulmasını bekliyorlar. Eğer muhalefet merkezin yeniden inşasını hedefliyorsa, bunun yolu, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük liderlerinden olan Erdoğan’ı dışlamak ve tasfiye etmek siyasetinden değil, bilakis uzlaşmacı ve diyalogtan geçtiğini idrak etmesi gerekiyor. Sarayla mücadele edilmez, belki müzakere edilir.
Unutmayın ki, Türkiye her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetiliyor olsa da, Ak Parti lideri Erdoğan, aynı zamanda Cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı ile mücadele değil, müzakere edilir.
Protest siyaset iflas etti.
Diğer mahallenin Erdoğan’a bağlılık duygularını, ona olan güvenlerini hesaba katmayan bir anlayışla menzile varamazsınız.
Erdoğan’ın normalleşme siyasetine yüz vermeyeceğini iddia edenlerin yanıldığı ve anlamadıkları husus şudur: Türkiye’nin normalleşmesini sağlayan, bizzat Erdoğan’dır. Vesayetçi sistemi tasfiye edip, reform politikalarıyla Türkiye’ye çağ atlatan bir lidere saygı duyulur. CHP, daha düne kadar; temel hak ve özgürlüklere, inançlara mesafeli, seküler bir partiydi. Eğer bugün CHP helalleşmekten ve Türkiye’nin normalleşmesinden yana bir siyaset tarzını benimsemişse, bunda Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın payı vardır. Türkiye’nin değişim ve dönüşümünün parametresi Erdoğan’dır.
Diyalog siyaseti Türkiye’ye çok şey kazandırır. Bu anlamda yeni anayasa görüşmelerinin faydalı olacağı kanaatindeyim. Artık kutuplaştırıcı ve ötekileştirici siyasetin hiç kimseye faydasının olmadığını anlayalım. Bunun ne CHP’ye, ne de AK Parti’ye bir faydası var. Erdoğan ile değil halkla müzakere edilmesini savunanlar, bu halkın seçtiği Erdoğan’ı yok sayamazlar. Yerel seçimde aldığınız kazanımı korumak ve üstüne daha da eklemek istiyorsanız, bunun yolu yine müzakereden geçmektedir. Erdoğan’a bu seçimlerde oy vermeyenler, kesinlikle onun meşruiyetini sorgulamadılar. Yerel siyasette AK Parti’nin kaybetmesinin birçok etkeni var. Ama bu etkenlerden hiçbirisi direkt Erdoğan değildir. Hiç kimse de koşa koşa ve isteyerek CHP’ye gitmedi.
CHP, kendisine verilen krediyi iyi kullanmak istiyorsa, Türkiye’nin normalleşmesinden yana olacak ve ılımlı siyaset takip edecektir. Cumhurbaşkanına saygı çerçevesinde yapılan siyaset, muhalif ana akım Partisi CHP’yi küçültmeyeceği gibi, iktidardan soğuyan seçmen kitlesini de kucaklamaya ve kazanmaya vesile olabilir.
İktidara kim gelirse gelsin, uzun soluklu siyaset, zamanla yerini devletçi kimliğe bırakıyor. Ergene avrat boşamak ne kadar kolaysa, muhalefetteyken sivil siyaseti savunmak da o kadar kolaydır. 22 yıllık bir iktidar sonucunda elbette ki AK Parti içerisinde de ittihatçı bir gelenek oluşmuştur. Muhalefete düşen, bu ittihatçı cepheyi hafife almamaktır.